Hepimizin hayatta çeşitli düzeylerde bağımlılıkları var, kimisi ne yazık ki hem kendimize hem de çevremize oldukça zarar verebiliyor. Merak etmeyin kimsenin sigarasına, alkolüne karışmam, kendi bileceği şeyler… Benim bahsettiğim alma ve biriktirme bağımlılığı. Diğerleriyle karşılaştırıldığında sanırım çok daha yaygın, orta ve gelişmiş düzeydeki ülkelerde yaşayan nüfusun tamamında olan bir bağımlılık türü.
Geçenlerde evlerindeki dolapları tanzim edemeyen ABD’li kadınların dolaplarını toparlayan bir şirket üzerine bir belgesel izledim. Evler, dolaplar, çekmeceler öyle dolmuş taşmış ki… Atamıyorlar, nedense kimselere de veremiyorlar. Şirket elemanları geliyor, odalara, dolaplara plastik ek bölmeler, kutular ve etiketler ekleyerek kıyafet ve eşyaları hizaya sokuyor. Çok garipti…
Kendi evlerimiz de zaman içerisinde böyle olmadı mı? Alım gücümüz daha fazla olsa, daha fazla almayacak mıyız? O alma dürtüsü uzun zaman bitmiyor. Belli yaşa gelen, ev toparlayıp temizlemekten artık yorgun düşen kadınlar ve ekolojik çevre konusunda bilgilenip dünyayı nasıl tükettiğimizi ve kirlettiğimizi fark eden çok çok küçük bir azınlık belli bir süre sonra sanki yavaşlıyor ve almamayı başarıyor. İşte bu küçük azınlık kullanmadığı eşyaları çöpe atmak yerine, “nasıl değerlendiririm” aşamasına geliyor.
Bu kişilere bilinçli ve çevreye duyarlı tüketiciler diyelim. Bunlar evlerdeki fazlalıkları elden çıkarmak için ihtiyaç sahiplerini aramaya başlıyor, buluyor, giymediği kıyafetleri ve eşyaları onlara ulaştırıyor. Gelir elde etmek isteyen internette ikinci el eşya ve kıyafet satan sitelere kaydoluyor. Bazı belediyelerin bu amaçla kurulmuş birimleri var, eşyalar oraya gönderiyor, mahallelerde Kızılay veya belediyelerin kıyafet kumbaralarına atıyor.
Biraz çabayla evlerdeki fazlalıkları ihtiyacı olanlara ulaştırmak mümkün. Peki eskimiş, başkasına vermeye utanacağımız şeyler ne olacak, doğrudan çöpü mü boylayacak? “Başka ne olacaktı” diyenleri duyuyorum. İşte size “başka ne olabilir” diye kafa yormuş bir grubu tanıtacağım: “Senin Çöpün Benim Hazinem”. Datça’da yaşayan ve yıllardır takip ettiğim bu grubun kurucularından Yasemin Tokatlı ile bir söyleşi yaptık. Umarım size ilham verir…
– “Senin Çöpün Benim Hazinem” hangi amaçlarla ve ne zaman kurdunuz?
– 2013’te Datça’ya yerleştikten sonra tanıştığım dostlarımın hemen hepsi seramik, ahşap boyama, resim ve aklınıza gelebilecek her konuda verilen Halk Eğitim kurslarına kayıt yaptırmıştı. Bazısı sadece kendisi ve sevdikleri için üretiyordu ve bazısı da satıp gelir elde etmek için. Önce, heves edip başladığımız ama sonrasında vazgeçtiğimiz “proje”lerimizden kalan malzemeleri kendi aramızda paylaşmaya başladık. İlk başta üç dört kişiydik, derken yeni dostlarla tanıştıkça sayımız arttı ve atık malzemelerimizi daha geniş bir grupla paylaşmanın hem bize hem de tıka basa dolu çekmece ve dolaplarımıza iyi geleceğini düşünerek, bir Facebook grubu kurduk. İlk paylaşımı 10 Haziran 2016’da yapmışız.
Pandemi önlemleri nedeniyle bir araya gelemediğimiz ayları hesaba katmazsak, demek ki 6 yıldır takassız, ücretsiz atık malzeme paylaşıyoruz. Artık sadece zanaat ya da sanat da değil, ev eşyası üretimi, pazarcılara ambalaj, onarımlar da işin içine girmeye başladı. Mesela bozuk bir alet geliyor, biri yaptırıp kullanıyor. Ancak delinmiş, parçalanmış giysiler dışında, kesinlikle ikinci el giysi kabul etmiyoruz. Ayrıca bir takas grubu olarak da görmüyoruz kendimizi. Yani verdiğiniz karşılığında bir şey almanız gibi bir durum söz konusu değil. Hiç bir şey getirmeseniz dahi işinize yarayan bir şey bulursanız alıp götürüyorsunuz. Bizde getir-alsın/al-götür var. Sonuç itibarıyla, aramızda paylaştığımız her şey ya atık, ya artık ya da gerçekten çöp.
– Yaklaşık olarak kaç kişi aktif olarak bu grubu destekliyor? Yaklaşık diyorum çünkü böyle gönüllü işlerde hiçbir zaman tam sayı olmaz.
– Biz “aktif destek” tanımını da dönüştürdük. Bazı üyelerimiz sadece malzeme sağlamak, bazıları getirilen malzemenin ilgili yerlere teslimini yapmak, bazıları toplantıya şahsen katılıp gelen malzemeyi kabaca da olsa sınıflandırıp masalara yerleştirmek, bazıları da bunların hepsini birden yapmak konusunda aktifler. Daha doğrusu, o ayın toplantısında hangimiz müsaitsek. Elimiz kolumuz çok dolu olduğunda, bazılarımızı toplantıya getirip götüren sevgili eşlerimizi, komşularımızı, dostlarımızı da “aktif destekçi”lerimizden sayabiliriz. Şu an aylık toplantılarımızda devamlı kadromuz 10 kişi civarında ama sayımız mevsime, elimizde birikenlere vs. göre değişiyor. Zaten katılım sayısı bizim için hiç önemli değil. Bazen üç kişiyle geçen toplantılarımız da oldu ama sohbetlerimiz, getirdiğimiz atıklar arasında hazine bulmaktan öte bir sevinç verdi bize. Eşya bırakınca hissettiğimiz o hafiflik duygusu gerçekten olağanüstü. Ayrıca aramızda geçen sohbetler, alınması gereken cevaplar ya da sorulması gereken sorular bakımından da çok önemsiyoruz paylaşım günlerini.
– “Senin Çöpün Benim Hazinem” üyeleri nasıl insanlar? Daha çok hangi yaşlar arasında, cinsiyet, meslek vs. bakımından kimlerden oluşuyor?
– Çoğunluğumuz kadın. Erkeklerin eşya paylaşımı yaptığı oldu bir dönem. Hepimizin ruhu genç. Emekliler, çalışanlar, ev kadınları, ek iş yapanlar… Belli bir meslek grubundan değiller. Büyük çoğunluğumuz emekli. Ortak yönümüz, eskilerin deyişiyle, “Atılmaz o, lazım olur”culuk. Yenilerin ifadesiyle de her birimiz kendi çapında bir “geri ya da ileri dönüşüm” ustası. “Şundan ne yapabilirim, şunu nasıl şöyle edebilirim?” gibi soruları aştık artık. Toplantılarımızda ilham veren fikirler uçuşuyor havada!
– “Senin Çöpün” kısmıyla ilgili ilginç bazı örnekler verir misiniz? Bunlar içinde başkaları için “hazine”ye dönüşenler mesela…
– “Hazine” derken o an ihtiyaç duyduğumuz şeyi karşılayan herhangi bir şeyi kastediyoruz. İlla ki çok büyük bir şey olmasına gerek yok. Bazen ufacık bir eksik nedeniyle elimizde bitirilemeden kalmış bir proje, getirilen atıklar arasında keşfettiğimiz ufacık ama tam da istediğimiz renkte olan bir parça kumaş, ufacık bir yün yumağı, iki üç boncuk, tişörtlerin omuzlarından kesilmiş birkaç askı kurdelesi ile tamamlanıyor. Örneğin bir toplantıya çiçek baskılı çok sayıda döşeme kumaşı örneği getirilmişti. Bir üyemiz, birleştirip yatak örtüsü yapmak için aldı bu parçaları ve birleştirmiş de. Ama birkaç ay sonraki toplantıya getirip “Başka işlere daldım ve bununla uğraşmak istemiyorum artık, belki içimizden birisi ister” dedi ve bir başka üyemiz bu yarım kalmış örtüyü alıp tamamlayıp kullanmaya başladı.
Anlayacağınız, asıl “hazine” elimizde, evimizde ve zihnimizde ağırlık yapan şeyden kurtulmak. Sadece edinmek, sahip olmak, elde tutmak değil de vermek, paylaşmak. Hafiflemenin hazinesi…
Az önce söz ettiğim o döşeme kumaşı örneklerinden oluşan örtü dışında başka örnekler de verebilirim. Örneğin bir üyemiz paylaşılmış bir torba dolusu boncuktan çocuk gözlüğü askıları yapmış. Orta kısmı yanıp delinmiş bir masa örtüsü alan bir üyemiz, orta kısmına bir dantel parçası ekleyip kullanmaya başlamış. Bir başkası tişörtlerin kurdele askılarıyla yastık işlemiş…
– “Hazine”ye dönüşmüş “çöp”lerden bir sergi yapmayı düşündünüz mü hiç, böyle bir planınız var mı?
– Ortaya çıkan son ürünleri sergileme fikri bir ara aklımızdan geçti ama yapmadık. Zaten ya üstümüzde başımızda ya da evlerimizde doğal olarak sergiliyoruz.
– Ne sıklıkla etkinlik düzenliyorsunuz?
Her ayın ilk cumartesi günü, Datça’nın merkezinde bir kafenin veya restoranın bahçesinde bir saat süren bir toplantı düzenliyoruz. Şu sıralarda, toplanma adresimiz: Datça Amfi Cafe. Acelesi olanlar, toplantılara katılamayacak olanlar Facebook grubumuz üzerinden eşyalarını verebiliyor ya da teslim alabiliyor. Veren ve alan taraflar kendi aralarında bir şekilde paylaşımı gerçekleştiriyorlar.
– Haziran başında düzenlediğiniz ve sizin sürekli etkinliklerinizden biri olan “1 Kitap 1 Avuç Mama” etkinliğiniz nasıl geçti? Etkinliğin kapsamından biraz bahseder misiniz?
Derdimiz aslında galiba, biraz daha küçük yaşamak. Bunu doğrudan istemeyen arkadaşlarımız varsa da Datça’da evler küçük, biraz mecbur kalıyor insan küçülmeye. Bu anlamda, biriken kitaplar da bir sıkıntı olabiliyor. Bunları nasıl işe yarar kılalım diye düşünürken “bir taban fiyattan Datça Hayvansevenler Derneği yararına satışa koysak ya” dedik. Taban fiyat düşük. Pazarlık yok ama fiyatı yukarı çekmek isteyen olduğunda, “öyle olsun” diyoruz. Taban fiyat düşük olduğu için ve ancak bir avuç mamaya yeteceği için de etkinliğin adı kendiliğinden çıktı: “Bir Kitap, Bir Avuç Mama.” Bunu da neredeyse 3 yıldır yapıyoruz. Son etkinliğimizde çocuk kitapları birikti elimizde. Bunları okul kütüphanesi oluşturmak isteyen öğretmenlere ileteceğiz. Bu sefer, bedelsiz. Elimizde biriken her ne ise bir şekilde işe yaramasına aracı olmak iyi geliyor bize.
– Datça dışından benim gibi sadece sosyal medyada takip edenler dışında farklı yerlerden gelip etkinliklerinize katılanlar veya bu tür sosyal sorumluluk projelerinde dışarıdan ayni ya da nakdi yardım gönderenler oluyor mu?
– Para dolaşımı zor bir konu, bunu yapmıyoruz biz. İstediğimiz şey, insanların kendi emeklerini, çalışmalarını, deneyimlerini getirmeleri. Bu da sadece yerelde olur… Dışarıdan biri hayvanlar için bir şey yapmak isterse doğrudan Hayvanseverler Derneği ile iletişime geçebilir. Bize bir şey iletmesine gerek yok. Ama insanların bir arada durarak, hiç bir yaptırım, yönerge, plan olmadan aynı yolda yürümesi ve aynı yerde bir çalışma yürütmesi olağandışı oldu artık. Bizim grubu bir nevi imece diye düşünün. Masrafımız da yok, para talebimiz de. Eşyalarımızın çoğu evimizde engeller yaratmak, günlük hayatımızı güçleştirmek dışında bir işe yaramıyorlar. Diyoruz ki, bari giderayak bir işe yarasınlar. Eşya ya da kitap vermek isteyenler oluyor. Neyse ki Hayvanseverler Derneği’nin barınağı müsait, kitapları orası alabiliyor.
Bir de “Mevsimlere Merhaba” etkinliğimiz var. Her üç ayda, yani her mevsimde bir yapıyoruz. Yeni başladık. İkincisini daha yeni yaptık. Kitap etkinliği başarılı olunca fazla eşyalarımızdan da kurtulalım dedik. Bu etkinliğe eşya getirmek, bağışlamak, hibe etmek isteyen olursa etkinlik günü sabah erkenden ilgili mekâna getirmek zorunda. Daha önceden bize kabaca bilgi vermesi gerekiyor getireceği eşyalar hakkında. Yoksa bir anda binlerce eşya arasında kalabiliriz. Kalan eşyaları geri götürmek isterse, kendisi tezgâh açıyor ama kazancı ortak kasaya giriyor, gün sonunda kasadan çıkan da Hayvanseverler Derneği’nin hesabına aktarılıyor. Yani kişisel kazanç yok bu etkinlikte. Eşyalarını geri götürmek istemeyen olursa, şöyle söylüyoruz: “Bunların hepsi bugün burada satılmayabilir, bizim depomuz yok, eşyaları geri almayacağız ama Belediyemize, ilgili bir kuruma, kuruluşa bırakacağız.” diyoruz. Bunu kabul ederlerse eşya getiriyorlar. Yani ne nakdi, ne ayni yardım almıyoruz. Dediğim gibi emek, çalışma ve deneyim önemli. Etkinlik sırasında bir arkadaşımız “şunları ben satayım” dediği zaman kimse onun işine karışmaz, “şunu şöyle değil de böyle yapalım” dediği zaman sorun çıkmaz. Oluruna bırakırız ve olaylar kendiliğinden gelişir.
– Altı yıllık bir geçmişiniz var, size göre en etkileyici etkinliğiniz hangisiydi?
– İşe yaramayan eşyalarımızın Hayvanseverler Derneğimiz yararına bizi çok şaşırtan bir meblağ getirmesi beni en son çok şaşırtan, sevindiren bir olay oldu. İlk “Senin Çöpün Benim Hazinem” paylaşım etkinliğini yaptığımız gün de çok heyecanlıydı. Ulusal basına haber olduk. Su ve elektrik tesisatı parçalarından tutun da her türlü el işine yarayacak o kadar çok alet, edevat ve eşya geldi ki gözlerime inanamamıştım. Hatta Datça’da yaşayan bir İskoç arkadaşımız dört çerçeveli bir dokuma tezgâhı getirmişti o ilk toplantıya! Ve o gün büyük bir “hata” yaptığımı anladım. Biriktirdiğim o kadar el işi malzemesinden kurtulacağıma çok seviniyordum; oysa evet, onlardan kurtuldum ama yerine yenilerini toplamaya başladım!
Evet, biz “şöyle veya böyle yapsak ya!” dedikçe etkinliklerimiz çeşitleniyor. Çöpe atılmaktan kurtarabildiğimiz malzemenin miktarını varın siz düşünün!
– “Senin çöpün benim hazinem” adıyla sosyal medyada sesinizi duyuruyorsunuz. Daha çok insana ulaşmanızda faydası oluyor mu?
– Instagram hesabımızla etkinliklerimizi Datça içinde daha geniş bir kesime duyurabilmeyi amaçlıyoruz. Facebook grubumuzda ise Datça dışından katılmış pek çok üyemiz var. Takip eden herkese, kendi mahalle ve ilçelerinde benzer atık paylaşım grupları kurmaları için ilham verdiğimizi umuyoruz. Birkaç kişi ile başlamaları yeter. Ve belki de en önemlisi, sadece paylaşmak için. Gözümüze artık “çöp” gibi gelen en ufak şeyin bile, örneğin o bir tek boncuğa veya yumurta kartonuna o sırada ihtiyacı olan kişileri “hazine” bulmuş gibi sevindirmesine o kadar sık tanık olduk ki. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inancımız güçlendi.
Facebook’taki
“Senin Çöpün Benim Hazinem” sayfasında yer alan grup açıklamasından bir bölüm:
Tüketim çılgınlığı had safhada. Alıyor, daha kullanamadan atıyoruz. Kullandıklarımızı da atıyoruz. Atıp duruyoruz. Evimiz dolup taşıyor, nelere sahip olduğumuzu dahi anımsayamıyoruz bazen.
Biz, bu grubun üyeleri, evimizde neler olduğunu bilmek isteyenlerdeniz ve kesinlikle atmak istemeyenlerdeniz. “Tüketme, tüketeceksen az tüket, tükettiğini de yeniden yeniden kullan” diyenlerdeniz. Bunu hayata geçirebilmek için bir yol daha bulduk, sizlerle de paylaşmak istiyoruz: Atmaya ayırdıklarımızı, başkaları tarafından atılanları topluyor; bunlardan çeşitli ürünler, hatta bizce bazen eserler ortaya çıkarıyoruz. Sorunumuz ise şu: İhtiyaç duyduğumuz atıklar, depolarımızın kapılarını açtığımızda üzerimize atıklarımız dökülebiliyor, bazen de, ilginçtir ama atık eksikliği çekiyoruz.
İşte bu grup bunun için var:
1. Atıp duranların atıklarını toplamak
2. Kendi atık ihtiyaçlarımızı birbirimizden temin etmek
Peki, atık bizim için ne demek tam olarak?
Tam olarak atılmaktan son anda kurtardığımız, hatta çöpün kenarında bulduğumuz her şey, bir de evimizin ücra bir köşesinde, dolabımızın dibinde duran, bir zamanlar çok severek aldığımız ama kullanmayacağımıza karar verdiğimiz her şey…
Bir cevap yazın