Bornova Doğal Tarım gönüllüleri anlatıyor:
‘Doğanın patronu değil parçasıyız’
Özge Meryem Ak Bornova Doğal Tarım Çiftliği gönüllüsü. Mektepli bir tarımcı da sayılır. Biyoloji mezunu ve Ege Üniversitesi’nde Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemleri üzerine yüksek lisans yapıyor. Çiftlikte çalışırken rastlayınca birkaç soru sormak istedik.
– Bornova Doğal Tarım Çiftliği’yle ilişkiniz nasıl gelişti?
– Kuruluşundan itibaren takip eden bir arkadaşımdan tohum topu etkinliğini duymuştum. Ben de katıldım. Fukuoka’nın doğal tarım yöntemleriyle yapılan ve tamamen gönüllülerce yürütülen bir çalışma olduğu için dahil olmak istedim. Çok aktif değilim ama bütün boş zamanlarımda gelmeye çalışıyorum.
– Burada nasıl uygulamalar yapıyorsunuz?
– Doğal tarım deyince ilk akla gelen isim Fukuoka. Biz de onu örnek alıyoruz. Bire bir yapmak yanlış olur. Çünkü onun çalıştığı alanda iklim ve toprak yapısı farklı. Biz onun yaklaşımını buraya uyarlamaya çalışıyoruz diyelim. Temelde, mümkün olan en az müdahaleyle tarım yapmaya çalışıyoruz. Toprağı olabildiğince az işlemek, malçlama gibi yöntemlerle toprağın içerisinde daha fazla su tutmak böylece su ihtiyacını azaltmak gibi.
-Malçlama ne, hep duyuyoruz?
– Çeşitli yöntemleri var. Baklagillerden veya saman tarzı buğdaylardan kalan artıkları toprağın üzerine örtüyorsunuz, böylece yabani otları engelliyor, toprağın su ve organik madde tutma kapasitesini artırıyorsunuz. Bunun yapay yöntemleri de var. Normal tarım yöntemlerinde plastik örtülerle ya da ufak taşlarla malçlama da yapılıyor. Budama atıklarıyla da yapabiliyorsunuz. Biz burada sadece doğal yöntemlerle, saman malçı veya biçilen otları kurutup örterek yapıyoruz.
– Burada kullandığınız tohumlar nereden geliyor?
– Yerel türleri tercih etmeye çalışıyoruz. Araya çeşitleri de koyduğumuz oluyor. Tohum takaslarına da gidiyor arkadaşlarımız. Oralardan oluşan oldukça geniş bir tohum birikimimiz var. Kendi ürünlerimizin de tohumlarını saklıyoruz. Mesela bu bamya Bornova’nın tescilli kınalı bamyası. Bornova yöresine ait bir bamya türü. Arada çok az da olsa beyaz bamyadan da var ama ağırlık kınalı bamya çeşidi. Domates çeşitlerimiz de çok fazla ama bu sene gördük ki başka bir yerden fideden aldıklarımızdan ziyade burada kendi tohumuyla yetişenler daha sağlıklı ve verimli oldu. Diğerlerinde hastalık olabiliyor. Hastalıklara da mümkün olduğunca fiziksel yöntemlerle müdahale etmeye çalışıyoruz. Bu konuda da hem hocalarımıza hem de bu alanda deneyimli çiftçilere danışıyoruz. Kimyasal bir şey uygulamıyoruz.
– Fiziksel yöntemler deyince, toprağı sürmek gibi yöntemlere bakışınız ne?
– Toprağın böyle bir müdahaleye ihtiyacı yok. Bu topraktaki organik maddeyi yok eden bir yöntem. Burası önceden bir motokros alanıydı ve toprak neredeyse beton gibi sert olduğu için bir kereye mahsus pulluk kullanılıp toprak patlatıldı. Şimdi baklagil ve yonca gibi bitkilerle toprağın kendi kendine işlemesini yapıyoruz. Onlar belli bir dönemde biçiliyor ve bitkinin azotu toprakta kalıyor. Aşağıdaki ağaçlık kısımda ise kendi kendini besleyen bir döngü oluşsun diye toprak hiç işlenmiyor, sadece biçiliyor.
– Doğal tarıma ilgi artıyor gibi, sizce neden?
– Konvansiyonel tarımın aslında 100 senelik tarihi ya var ya yok. Aslında çok sonradan çıkan, insanı ve doğayı çok yoran bir tarım türü. Konvansiyonel tarımda tarlayı daha fazla işliyorsunuz. Daha fazla işlemek demek daha fazla traktör girmesi demek, daha fazla mazot, daha fazla iş gücü demek. Çiftçiyi de toprağı da yoran bir şey bu çünkü toprağın dinlenmesine hiç izin verilmiyor. Sürekli sürülüyor. Ekimden önce sürülüyor, yabancı otlarla mücadele için sürülüyor. Bir de bunun üzerine kimyasal ekleniyor.
Doğal tarım ise doğayı taklit etmek gibi bir şey. Eğer biraz anlıyorsanız, ormanın içerisinde dip dibe yetişmiş bir sürü yiyecek bulabilirsiniz. Onun kendi döngüsü içinde yetişiyor hepsi. Doğal tarım da toprağın, bitkinin, hayvanın kendi döngüsüne saygı gösteren, insanı da o döngünün bir parçası olarak gören bir yöntem. Tohum topuyla kendi kendine büyüyen bir sürü bitkimiz var burada, cevizlerimiz bile var. Kendi istedikleri zaman, uygun şartları buldukları zaman çıktılar. Toprağı dinliyoruz, onun yönetmesine izin veriyoruz. Konvansiyonel tarımda ise insan ağır basıyor, patron zihniyetiyle doğayı yönetmeye kalkıyor.
‘Geçmişte bilinçsizce çok ilaç kullandık’
İsmim Saim Zerkin. Çiftçiyim. Bornova’da yaşıyorum. İki ay oldu bu platforma dahil olalı. Burada arkadaşlar doğal tarım yapıyorlar, ilaç kullanmıyorlar, gübre kullanmıyorlar. Herkes gönüllü olarak bir katkıda bulunuyor. Sonuçta iyi bir şey olacağını düşünüyorum.”
“Tabii kimyasalların, gübrelerin sağlığa zararlarını biliyoruz. Bilhassa çocuklara, bebeklere. Bunun yaygınlaştırılması lazım, ben eski bir çiftçiyim ama bu yöntemler konusunda arkadaşlarımız benden daha deneyimli. Bizim çocukluğumuzda, 60’lı yıllarda fazla gübre kullanılmıyordu, ilaç kullanılmıyordu. Bu ilaç kullanımı 80 senesinden sonra fazlalaştı. Bilinçsiz olarak çok ilaç kullandık.”
“İşin aslı, çiftçi bu girdilerle para kazanamıyor. Tarımı gençlere özendirmek için girdi maliyetlerini azaltmak lazım. Gübre, ilaç, mazot, bu üçünün sübvanse edilmesi lazım, bir de su tabii. Bu girdiler azaltılırsa yine para kazanmaya başlar çiftçi. O zaman tarıma doğru yine bir akım olur.”
“Bu sistemin baştan sona değişmesi lazım. İlk başta köylüler kooperatifleşecekler. Doğru düzgün yaparlarsa kendileri kazanırlar. Geçen yıl şeftali ağacın başında 2 – 2,5 liraya alındı. Toptanda 8 lirayla 13 lira arası satıldı. Halde ve ihracatta 12 liraya kadar gitti. Kooperatif olsaydı köylü bu malı ihracatçıya 8 liraya belki 10 liraya verecekti. Ama ağacın başında 2,5 liraya sattı. Arada 3-4 kat fark var. Daha ne söyleyeyim.
‘Doğayla ve farklı insanlarla karşılaşmak yaşam sevincimizi artırıyor’
İsmim Utku Tutar. İlk kuruluşundan beri Bornova Doğal Tarım Çiftliği gönüllüsüyüm. Makina mühendisiyim. Hayata bakışımla gerçek hayatım arasında çelişkiler var. Sanayide çalışıyorum ama toprakla bağ kurmaya çalışıyorum.
“Şu an iklim krizinin etkilerini tüm dünyada görüyoruz. En büyük etkenlerden biri de dünyadaki tarım politikaları. Doğayı bir nesne olarak görme, hızlı kazanç için yoğun şekilde gübre ve ilaç kullanımı, tek çeşit ekim, toprağı yorma, topraktaki canlılığı yok etme… Böyle devam ederse 5-10 sene sonra büyük bir su krizi yaşayacağız, gıda krizi yaşayacağız.
“Burada yapmaya çalıştığımız şey topraktaki canlılığı arttırmak. Tek çeşit ürün yetiştirmiyoruz, çeşitliliği savunuyoruz. Sürekli tohum atıyor, toprağı zenginleştiriyoruz. Toprağın çölleşmediğini ve canlıların buraya yöneldiğini görüyoruz. Verim kelimesini aslında çok sevmiyorum ama burada minimum enerjiyle, toprağı sürmek, sürekli sulama yapmak, ilaç ya da gübre kullanmak, toprağı dışarıdan beslemek gibi giderler olmaksızın üretim yapıyoruz.
“Doğal Tarım Çiftliğinin ikinci güzel tarafı da kendi aramızdaki çeşitlilik. Kolektif çalışmanın vermiş olduğu enerji tüm çalışmalarımıza yansıyor. Doğadaki çeşitlilikle topluluklardaki çeşitliliğin benzer olduğu düşüncesiyle hareket ediyoruz.
“Doğadan yabancılaştığımız zaman kendi psikolojimizde de sorunlar yaşıyor, bu sorunların kaynağını başka yerde arıyoruz. Sürekli tekdüze bir yaşam, kendi gündelik dertlerimize odaklanıp yaşamdan kopuştansa, burada doğayla ve farklı insanlarla karşılaşmak hem yaşama sevincimi arttırıyor hem de hayata bakışımı zenginleştiriyor. Her geldiğimde kendimi gerçekleştirmiş oluyorum.
“5 sene sonra 10 sene sonra burası bir gıda ormanına dönüşecek, ağaçlar daha da büyüyecek. Hep bunun hayaliyle çalıştık, bununla motive olduk. 2 sene geçtikten sonra bu şekilde görmek, buradaki köylülerin ilgisi, farklı ülkelerden geri dönüşler olması, yerel yönetimlerin dikkatini çekmemiz ve doğal tarıma ilginin artmasında küçük bir katkımız olması… Tüm bunlar bizi çok mutlu ediyor.
“Burada prototip bir örnek teşkil edebilirsek farkındalığı artırabilir, yerel yönetimlerin desteğiyle yaygınlaşmasını sağlayabiliriz.
‘Burayı canlandırmaya çalışmak deli işi gibi gelmişti’
İsmim Gizem Apohan. Bilgisayar mühendisiyim. Evden çalışıyorum. Doğal Tarım Merkeziyle çalışmaya başlama öyküm şöyle. Homeros Gıda Topluluğuna üye olmuştum. “Doğal tarımla herkesi koruyoruz, gönüllüleri bekleriz” diye bir çağrı yapılmıştı. Ben de ilk toplantıdan itibaren katıldım. Daha önce tarımla ilgili bir tecrübem yoktu, sadece aile zeytinimiz var, oradan doğan bir ilgim vardı.
Tarımla ilgili bilgim olmamasına rağmen ailemin zeytinliğinde yaptığımız bazı uygulamalar bana çok yapay ve olmaması gereken bir şey gibi geliyordu. Çok fazla müdahale ediyoruz, sürekli toprağı alt üst ediyoruz. Doğal tarımın daha az müdahaleyle, yapay müdahaleler olmadan toprağı canlandırmaya yönelik bir uygulama olması ilgimi çekmişti.
Bu arazinin ilk çorak haline baktığımda, burayı canlandırmaya çalışmak deli işi gibi gelmişti. Hiç bitki yoktu üstünde, ot yoktu. Sadece iki üç tane çam ağacı vardı. Resmen dizlerimizin üstünde bütün araziye yonca balyaları sermiştik. Yonca tohumları vardı içinde ve şu an gördüğünüz yoncalar o balyalar sayesinde çıktı. Bu hale geleceğini asla hayal etmemiştim.
Katıldığımda gönüllülerden kimseyi tanımıyordum. Böyle bir arkadaşlık ve dayanışma ortamının oluşacağı ve aynı yöne bakan insanların bu kadar güzel paylaşımlar yapacağı, daha önce deneyimlemediğim için aklıma gelmemişti.
Burada dikey bir hiyerarşi yok, yatay bir hiyerarşi var. Herkesin birbirini dinlediği ve kararlara saygı duyduğu bir ortam yaratıyoruz. Toplantı yaparak karar alıyoruz, tabii ki aramızda daha bilgili olan, tarımla ilgili deneyimleri olan arkadaşların yaklaşımlarına ve önerilerine daha çok önem vererek ilerliyoruz. Şu an herhalde 15-20 kişilik bir gönüllü topluluğuyuz. İnsanlar başka işleri olduğundan çok sık gelemeyebiliyor ama haftada 2-3 kere yaklaşık 10 kişi gelip gidiyor.
Burada kendi kendini devam ettirebilecek bir gıda ormanı yaratmak istiyoruz. Bir bostan bölümümüz var, aşağıda da ağaçlarımızın olduğu bir geniş bir alanımız var. Orada bitkilerin kendilerini tohumlayarak yetiştiği bir gıda ormanı yeşertmek istiyoruz. Çıkan ürünleri Belediye aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtabilecek bir organizasyon da oluşturulabilir. Ayrıca çiftliğin tıbbi bitkilerin kurutulabildiği bir tesis ve bir toplantı alanı içeren bir merkez haline gelmesi için projelerimiz var.
Bir cevap yazın