Sosyal Haklar Derneği Gıda Hakkı Çalışma Grubu “Çocukluk Çağı Obezitesi Raporu”nu kamuoyuyla paylaştı. Raporda obezite farklı yönleriyle ele alınıyor; özellikle yüksek miktarda yağ, şeker ile tuz içeren ve abur cubur diye tanımlanan gıdaların çocuklar açısından taşıdığı tehlikelerin altı çiziliyor. Günümüzün en ciddi sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilen obeziteyle mücadele için kapsamlı öneriler de raporda mevcut.
Nilüfer Oktay’ın Seferi Keçi için özetini hazırladığı çalışmaya http://sosyalhaklarderneagi.org’dan ulaşılabilir. Raporu hazırlayan gıda mühendisi Dr. Bülent Şık, KHK ile üniversitedeki işinden çıkarılan akademisyenlerden ve görüldüğü gibi, toplum için bilim üretmeye devam ediyor.
“Obezite sorunu tekil bir sağlık sorunu değil. Beslenme konusunda kendine yeterliliği esas alan küçük köylü tarımının dünyanın her yerinde gerilemesi; endüstriyel hayvancılığın yol açtığı kimyasal kirlilik; ormansızlaşma; modern tarım tekniklerinin yol açtığı toprak kaybı; kırsal alanların, deniz ve okyanuslardaki yaban hayatın tahribi; balık türlerinin neslinin tükenmesi gibi kapitalist sistemin yol açtığı pek çok olumsuz göstergeden biri.”
Son 30 yıllık süreçte çocuk ve yetişkin çağı obezite oranlarında hemen hemen her ülkede artışların görüldüğü ve sorunun küresel bir salgına dönüştüğü vurgulanıyor. Obezite nasıl beslendiğimiz ile yakından ilişkili bir sağlık sorunu. Tıbbi açıdan bakıldığında genetik bozukluklar ya da bazı hormonal sistem sorunları da obeziteye neden olmakta. Ancak bu tip sağlık sorunları oldukça ender görülüyor ve dünya genelinde gözlenen obezite salgını ile çok az ilgisi var.
Obezite sorunu tekil bir sağlık sorunu değil. Beslenme konusunda kendine yeterliliği esas alan küçük köylü tarımının dünyanın her yerinde gerilemesi; endüstriyel hayvancılığın yol açtığı kimyasal kirlilik; ormansızlaşma; modern tarım tekniklerinin yol açtığı toprak kaybı; kırsal alanların, deniz ve okyanuslardaki yaban hayatın tahribi; balık türlerinin neslinin tükenmesi gibi kapitalist sistemin yol açtığı pek çok olumsuz göstergeden biri. Daha sıklıkla dile getirilen -ama yaşadığımız sorunları doğallaştırma sakıncası içeren- bir dille ifade etmek gerekirse: Obezite içinde olduğumuz sağlıksız durumun semptomlarından biri. Kamu ve çevre sağlığını önemsemeyen, tüketimi artırmayı iktisadi büyümenin odak noktasına koyan piyasa ekonomisinin, kamu politikalarının bir sonucu. Aralarında sistematik bir ilişki yokmuş ya da birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu sorunlar arasında bağlar kurmak ve birbirlerinden nasıl beslendiklerini göstermek olanaklı.
Endüstriyel gıda üretimi kapasitesinin büyüklüğü ve işlenmiş gıdaların pazarlanması tekniklerinin dünya genelindeki olağanüstü “başarısı” ve yaygınlığı, obezitenin ilk bakışta fark edilmeyen veya daha derinde yer alan köklü nedenlerinden biridir. Ancak biraz daha somut ve daraltılmış bir çerçeve çizmek gerekirse, obezite gıda üretimi, mutfak ve beslenme kültürü üzerine binlerce yıl içinde oluşturulmuş deneyim ve geleneklerin ucuz, besin içeriği boş, ıvır zıvır çeşitli gıdaların istilasına uğramasının bir sonucudur. Bu gıdaların en büyük alıcı kitlesini çocuklar oluşturmaktadır ve dünya genelinde gözlenen ve yüzyılımızın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak nitelenen çocukluk çağı obezitesi sorununa bu daraltılmış çerçeveden yaklaşarak aksayan noktaları göstermek, en azından bu konuda bir kamuoyu sezgisi oluşturmak olanaklıdır. Bu raporda da amaçlanan budur…
Obezite şeker içeriği yüksek veya şeker ilave edilmiş yiyeceklerin sık tüketilmesi ile yakından ilgili bir problemdir. Bu raporda çocukların severek tükettiği bu tip yiyecekler ele alınmıştır…
Obezite nedir?
Obezite vücutta sağlığı bozacak ölçüde fazla yağ birikmesi ya da vücuttaki yağ miktarının normal oranların üzerine çıkması olarak tanımlanabilir. Kilo artışı bu yağ artışının fiziki görünüme yansımasıdır. Sosyal ve ekonomik koşullar, genetik yapı, besin üretim yöntemleri, beslenme alışkanlıkları, bilişsel ve davranışsal özellikler, hareketsizlik obeziteye yol açan çeşitli faktörler arasında yer alır… Vücutta yağ birikiminin tipik göstergesi kilo artışıdır. Ancak kilo alımı arttıkça pankreas, karaciğer, hormonal salgı sistemimiz, sindirim sistemimiz, kalp ve böbrek gibi hayati organlarımız ve beyinde enerji metabolizmamızı düzenleyen hipotalamus ile doygunluk hissinin oluşumunda rol oynayan haz merkezi gibi metabolizmamız için gerekli olan pek çok organ ve sistemin çalışma düzeni bozulur. Bu bozukluk zaman içinde “metabolik sendrom” adı verilen ve içinde çeşitli hastalıkların yer aldığı ciddi bir sağlık tablosuna yol açmaktadır.
Obezite, Tip 2 diyabet (şeker hastalığı), kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon ve kan yağı tablosunun bozulması gibi genellikle bir arada görülen sağlık sorunları demetine metabolik sendrom adı verilir. Ayrıca bunama, bazı kanserler, karaciğerin alkole bağlı olmayan yağlanması, polikistik over sendromu, safra kesesi taşları, uyku apnesi, reflü, depresyon ve astım gibi bazı rahatsızlıkların da obeziteye bağlı olarak ortaya çıkabileceği belirtilmektedir. Obez bir bireyin metabolik sendrom tablosu içinde yer alan hastalıklara yakalanma olasılığı çok yüksektir. Metabolik sendromlu kişilerde, metabolik sendromu olmayanlara kıyasla gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski beş kat, kalp ve damar hastalıkları gelişme riski ise iki kat daha fazladır. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) kriterlerine göre ülkemizde 20 yaş ve üzeri erişkinlerin yüzde 42,6’sının (kadınlarda yüzde 51,1, erkeklerde yüzde 33,9) metabolik sendromlu olduğu bildirilmiştir…
Obezite nasıl anlaşılır?
Bir insanda obezite sorunu olup olmadığının anlaşılmasında sahip olduğu boy uzunluğu ve vücut ağırlığı, yani kilo değeri dikkate alınarak yapılan Beden Kitle İndeksi (BKİ) hesaplaması kullanılmaktadır. Beden kitle indeksi kilogram cinsinden vücut ağırlığının, metre cinsinden boy uzunluğu değerinin karesine bölünmesiyle belirlenmektedir.
Örneğin 1,30 metre uzunluğunda ve 42 kilo olan bir çocuğun beden kitle indeksi şu şekilde hesaplanabilir: BKİ =42/(1,30×1,30) = 42/1,69 = 24,85. Dünya Sağlık Örgütü referans aralığına göre “18,5-24,99” arası BKİ değerleri “normal” olarak değerlendirilmektedir. Beden kitle endeksi değeri 25’in üzeri fazla kilolu, 30’un üzeri obezite, 40’ın üzeri morbid obezite (yüksek derecede sağlık riski oluşturan obezite) olarak kabul edilmektedir.
BKİ yöntemi çocuklar için de kullanılmaktadır. Ancak her çocuğun vücut yapısı farklı olabilir ve mutlaka cinsiyetin de dikkate alınması gerekir. Bu nedenlerle çocuğun kilosu; boyuna, yaşına ve cinsiyetine göre büyüme ve gelişme grafiklerinden durumu takip edilerek belirleme yapılmalıdır. Çocuğun gelişimi bu grafiklerdeki persentil değerlerine göre yüzde 85 değerinin üzerindeyse kilolu, yüzde 95 üzerindeyse aşırı kilolu yani obez olarak kabul edilmektedir. BKİ ve büyüme ve gelişme tablolarına dayalı bir değerlendirmenin aile hekimi, uzman bir doktor ya da diyetisyen tarafından hesaplanması daha doğru bir yaklaşım olacaktır…
Abur cubur gıda nedir?
Abur cubur gıdaların belirli bir tanımı yok. Ancak bir gıda maddesini abur cubur olarak nitelemek için iki ölçütün o gıdada bir arada bulunmasının yeterli olacağı öne sürülebilir. İlk ölçüt gıdanın herhangi bir hazırlık gerektirmeden, alındığı anda tüketime hazır olması; ikinci ölçüt gıdanın besin öğeleri içeriği zayıf ancak kalorisinin yüksek olmasıdır… Abur cubur derken fiyatı genelde 0,1 TL ile 5 TL arasında değişen enerji içecekleri, gazlı içecekler, meşrubatlar, meyveli-aromalı içecekler, kolalı içecekler, meyve suları, kızartmalar, cipsler, tüm çikolata ürünleri, tüm şeker ve şekerleme ürünleri (jöle şekerleme, sert şekerleme çikolatalı-kakaolu barlar), gofretler, bisküviler, kekler ve pastalar (yaş pastalar, ekler, kruvasan, donut, parfe, mozaik pasta, muffin, cupcake), dondurmalar… gibi ürünler kastedilmektedir…
Abur cubur yiyecek ve içeceklerle, fast food ürünlerinin kalori içeriği çok yüksektir. Yüksek miktarda yağ, şeker ve tuz içeren; posa içeriği az ya da hiç yok olduğu için kan şekerini hızla yükselten bu ürünlerin tüketilmesi zaman içinde kilo alımına ve obezite sorununa yol açan en önemli etkenlerden biridir. Obezite sadece metabolik sendrom içinde yer alan hastalıklara yatkınlığı artırmamakta ayrıca çocuklarda sosyal izolasyon, astım ve uyku apnesi gibi diğer bazı sorunlara yol açtığı da bilinmektedir. Bütün bu sağlık sorunlarının temel nedeni çocukların kilo alımı ve obezite sorununa yol açan bir gıda çevresi içinde büyümeleri olarak görülebilir…
Gıda çevresi
Gıda çevresi ile insanların gıda tüketimi ve beslenme alışkanlıklarının şekillenmesinde başat rol oynadığı düşünülen ve içinde yaşadığımız, bizi çepeçevre saran ortam kastedilmektedir. Halk sağlığı açısından bakıldığında “çevre” bedenimizin dışında kalan her şey anlamına gelmektedir. Gıda çevresinin sınırlarını belirlemek zor olsa da ev ortamı, anne-baba mutfağı, semt pazarı, bakkal, market, süpermarket, restoranlar, kafeler, toplu beslenme yapılan yerler, okul kantinleri, medya, sosyal medya, internet ortamı gibi bedenimizin sınırlarının dışında kalan, duyularımıza hitap eden, doğrudan ya da dolaylı olarak gıdalarla ilgili olan her şeyin gıda çevresini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Gıdalar hakkındaki bilgi ve kanaatlerimizin oluşması; yeme ve içme örüntülerimiz; neyi, ne kadar deneyimleyebileceğimize dair sınırlamalar ve beslenme alışkanlıklarımızın şekillenmesi üzerinde temas içinde olduğumuz bu gıda çevresinin belirleyici bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Bu çevre son 30-40 yıl içinde çok değişmiştir. Fast food ürünler ve abur cubur tarzı işlenmiş gıdalar, besin içeriği zayıf, yağ ve şeker içeriği yüksek ve görece ucuz on binlerce ürün olağanüstü bir pazarlama “başarısı” ile dünyanın her yerine yayılmıştır. Bu yayılım ile eş zamanlı olarak obezite oranlarının da artışı tesadüfi görünmemektedir; ya da en azından meselenin “bir insanın fazla gıda tüketmesi ve az hareket etmesi” nedeniyle ortaya çıkmadığını meselenin başka boyutları olabileceğini de hesaba katmak gerekmektedir. Obezite bir sorun olarak bakıldığında bireysel yaşanan bir sorundur; ancak neden dünya genelinde bir salgın halini aldığı sorusunun yanıtları toplumsal bir bakış açısını gerekli kılmaktadır…
Obezite sorunu bireysel mi toplumsal mı?
Yaşamının erken yaşlarından itibaren insanın kilo almasını kolaylaştıran ürünleri gören, temas eden, tüketen bir çocuğun gıda tercihlerinin ve alışkanlıklarının sağlıklı bir çerçeveye oturmasını ummak doğru değildir.
Yetişkinlerde gözlenen obezite sorununun kişisel tercihler, doğru gıda seçimleri yapamama, hangi gıdanın ne miktarda ya da ne sıklıkta tüketileceğini bilememe, aşırı tüketim ve hareketsizlik gibi faktörlerden kaynaklandığını söyleyen görüş epeyce yaygındır. Obezite meselesinin toplumsal değil bireysel bir sorun olduğunu dile getiren ve bizlere, “yanlış besleniyor, çok yiyor ve az hareket ettiğiniz için de obez oluyorsunuz” diye seslenen bir görüştür bu. Ülkemizdeki Sağlık Bakanlığı ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi konu ile ilgili kamu otoritelerinin görüşü budur.
Ancak çocukların da gıda seçimi ve beslenme konusunda akıllı kararlar alabilen, hangi gıdadan ne miktarlarda yerlerse ne gibi sağlık sorunları yaşayabileceklerini bilen özneler olduklarını nasıl varsayabiliriz. Altı aylık olmuş ve ek gıdalara geçmiş bir bebeğin yediği yiyeceklerde anne sütünde bulunan şeker miktarından çok daha fazla şeker bulunmasının nedenini sorgulamayacak mıyız?…
Her ne kadar aksi dile getirilse de obezite meselesi bireysel değil sosyal bir meseledir. Her sosyal meselede olduğu gibi kamusal politikalarla düzenlenmesi de esastır…
Abur cubur gıdalar ve obezite
Şeker; glikoz, fruktoz (meyve şekeri), laktoz (süt şekeri), sükroz (çay şekeri) gibi basit yapıdaki karbonhidratlar için kullanılan genel bir isimdir. Şekerler az veya çok gıdaların doğal yapısında bulunur. Ancak işlenmiş gıdalarla alınan şekerin büyük bir kısmını besinlerin doğal yapısında bulunan şeker değil de besinlerin işlenmesi ya da hazırlanması aşamalarında katılan ilave şekerler oluşturur. Eklenen şeker, şeker kamışı, şeker pancarı gibi kaynaklardan elde edilen ve çay şekeri olarak da bilinen sakkaroz olabildiği gibi, glukoz şurubu, fruktoz şurubu ya da yüksek fruktozlu mısır şurubu da olabilir. Örneğin gıda endüstrisinde yüksek fruktozlu mısır şurubu çok kullanılmaktadır…
İnsan vücudu metabolik süreçlerde glikozu bir enerji kaynağı olarak kullanır. Fruktoz da glukoz gibi bir şeker olmasına rağmen vücudumuzda glikoz gibi metabolize edilemez. Amerika’da1960-1999 arasında kullanım miktarı 10 kat artan yüksek fruktozlu mısır şurubu çay şekerine kıyasla daha fazla oranda fruktoz içerir ve bu fazlalığın bazı sağlık sorunlarına ve nihayetinde obeziteye yol açtığı pek çok yayında belirtilmektedir. Ancak dünya genelinde sakkaroz kullanımı yüksek fruktozlu mısır şurubu kullanım miktarından dokuz kat daha fazladır. Dolayısıyla sorun sadece fruktoz kullanımındaki artıştan değil genel olarak şeker kullanımındaki artıştan kaynaklanıyor olabilir…
Obez yapıcı toksik kimyasallar: Obesojenler
Ucuz, besin içeriği zayıf, yağ ve şeker içeriği yüksek gıdaların son 30-40 yıl içinde dünya geneline yayılması ve tüketimlerinin sürekli artışı dünya genelinde obezite oranlarının artışına yol açan en önemli nedenlerden biri olarak görünüyor. Ancak bu olguya paralel olarak ya da eş zamanlı gelişen bir başka olgu hormonal sistem bozucu toksik kimyasalların yol açtığı çevre kirliliğinin de dünya geneline yayılmış olmasıdır. Hormonal sistem üzerinde olumsuz etki göstererek kilo alımına neden olan toksik kimyasallar “obesojen” yani “obez yapıcı” olarak adlandırılmaktadır.
Endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkardığımız bazı pestisitler, fitalat esterleri, bisfenoller, ağır metaller, dioksin, PCB gibi bazı kalıcı kimyasal kirleticiler obesojen olarak nitelenmektedir. Obesojenler ürettiğimiz gıda maddelerine ve sulara bulaşarak beslenme yoluyla ya da yaşadığımız çevre ve çalıştığımız iş ortamlarından temas ve solunum yoluyla bünyemize alınmaktadır. Bu kimyasal maddelerin zamanla hormonal sistemin işleyişini bozarak obeziteye neden oldukları düşünülmektedir…
Obezite sorunu nasıl bir hayatın içinde yaşadığımıza sıkı sıkıya bağlıdır. Obezite sadece bireysel tercihlerimizle, uygun gıdaları, yeterli miktarda tüketerek üstesinden gelebileceğimiz bir sorun değildir. İçinde yaşadığımız ortamda bulunan ve obezite sorununa yol açan gıdaların kolayca temin edilip edilemediği, yaşadığımız doğal çevredeki tahribat, toksik kirlenme, tarımsal üretimimizi nasıl yapılandırdığımız, ülkedeki politik iklim, meselelere kamusal çözümler oluşturmakla mükellef siyasi iktidarın hangi politik tercihlere göre davrandığı gibi pek çok etmenle yakından ilgilidir…
Dünyada ve Türkiye’de obezite
Dünya Sağlık Örgütü 2016’da 1980 yılına kıyasla obezite oranının iki katı artış gösterdiğini açıkladı. 18 yaş üzerindeki 1,9 milyar insan aşırı kilolu ve bu insanların 600 milyonu obez olarak niteleniyor. Çocukluk dönemi obezitesi, az ve orta gelirli ülkeler de dâhil olmak üzere tüm dünya ülkelerinde artmaktadır. Obezite ülkelerin zenginliği ya da yoksulluğu ile ilgili değildir. Örneğin Afrika’da 1990’da 5,4 milyon olan obez çocuk sayısı 2014’te iki katı artış göstererek 10,6 milyona çıkmıştır. 2014 verilerine göre dünya genelinde 0-5 yaş arasındaki 42 milyon çocuk obezite sorunu yaşamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ülkemizde 0-5 yaş aralığında 7 milyon 800 bin civarında ve 6-18 yaş aralığında ise 15 milyon 500 bin civarında çocuk olduğunu varsayabiliriz. Buna göre 0-5 yaş aralığında bulunan çocuklardan yaklaşık 660 bin; 6-18 yaş aralığında ise 1 milyon 300 bin çocuğun obezite sorunu yaşadığını söyleyebiliriz.
2009’da Türkiye’de Okul Çağı (6-10 Yaş Grubu) Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi TOÇBİ araştırma projesi kapsamında 6-10 yaş grubu çocuklarda beslenme ile ilgili göstergeler belirlenmiştir. TOÇBİ araştırmasında 6-10 yaş grubu çocuklar arasında hafif şişman/kilolu olanların oranı yüzde14,3 olarak ve şişman (obezite) oranı ise yüzde 6,5 olarak tespit edilmiştir. TOÇBİ araştırmasından elde edilen sonuçlarda ülkemizde her beş çocuktan birinin kilolu olma ile ilişkili hastalıklar açısından risk altında olduğu belirtilmiştir.
Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-Beslenme Durumu ve Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi adını taşıyan çalışmada ise cinsiyet, yerleşim yeri gibi parametreler de dikkate alınarak ise 0-5 ve 6-18 yaş grubunda yer alan çocuklarda kilolu olma ve obezite oranları belirlenmiştir. Oldukça kapsamlı bu çalışmadan elde edilen veriler aşağıda özetlenmiştir.
Çalışma kapsamında BKİ değerlerine göre değerlendirilen 0-5 yaş aralığındaki çocukların yüzde 8,5’i obez/şişman (Erkek: yüzde 10,1, kız: yüzde 6.8), yüzde 17,9’u hafif şişman olarak bulunmuş (E: yüzde 17.8, K: yüzde 18,0) ve obezite sorununun erkeklerde kızlardan daha fazla oranda olduğu saptanmıştır.
Aynı çalışmada 6-18 yaş grubu çocukların yüzde 8,2’si şişman (obez), yüzde 14,3’ü hafif şişman olarak belirlenmiş ve hafif şişmanlık durumunun oldukça önemli bir sorun olduğu ve gerekli önlemler alınmadığında şişmanlık sorununa doğru kaymanın olabileceği belirtilmiştir.
6-18 yaş grubunda, kentlerde çocukların yüzde 15,7’si (E: yüzde 16,2, K: yüzde 15,3), kırsalda ise yüzde 10,8’inin (E: yüzde 8,9, K: yüzde 12,5) hafif şişman/kilolu olduğu saptanmıştır. Şişmanlık (obezite) sorununun en fazla görüldüğü bölgeler Ege (yüzde 12,5), Doğu Marmara ve Batı Anadolu (yüzde 11,4) ile İstanbul olduğu (yüzde 10,8); şişmanlığın en az görüldüğü bölgeler ise sırasıyla Güneydoğu Anadolu (yüzde 3,4), Doğu Karadeniz (yüzde 3,6) ve Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 4,1) bölgeleridir. Hafif şişmanlık sorununun tüm bölgelerde yüzde 8,8 (Doğu Marmara) ile yüzde 24,6 (İstanbul) arasında bir dağılım gösterdiği ve bölgesel olarak dikkate alınması gereken bir sorun olduğu vurgulanmıştır…
0-18 yaş aralığında en az 3.5 milyon çocuk ise obeziteye yatkınlığı artıran kilolu olma durumu ile yüz yüzedir.
Bir cevap yazın