Sevgili taze ebeveynler bu yazımda sizin aklınıza ve gönlünüze dokunmak istedim. Şimdiden sabırlar diliyorum, zira sizi biraz yoracağım çünkü ben sizi görünce çok yoruluyorum. Yazımın başını okuyup, kendinizi görerek okumayı bırakmayın sakın. Lütfen ısrarla okuyun ve okutun.
Sevgili taze ebeveynler; mutlu sevişmelerinizin meyvesi çocuklarınız var. Hepsinin sağlıklı, uzun ömürlü, topluma veya kendilerine faydalı bireyler olmasını temenni ediyorum amma bu gidişle çok zor.
İşim gereği her gün yüzlerce insanla sohbet etme ve gözlemleme şansım oluyor. Sığacık’ta yaşıyorum, şimdi pandemi nedeniyle durgunuz ama normal düzenimizde her gün yüzlerce, hafta sonları ise binlerce insan buraya geliyor. Fakat ne yazık ki bunların yarısından çoğu Sığacık’ı görmeden geri gidiyor. Bütün sokaklar geziliyor, her evin önünde fotoğraf çekiliyor. Sonra (A)sosyal medyaya yüklemek için hangisinde daha güzel çıktığını bulmaya çalışıyor. Hele o ağzını yüzünü şekilden şekle sokanlar yok mu, 130 yıllık Şenkal Taş Fırının ekmek küreğiyle o büzdüğü dudaklarına vurmak geliyor içimden. Daha sonra kaç beğeni almış, Berkecan beğenmiş mi, Büşranur bakmış mı diye telefona bakarken Sığacık’ı göremiyor. Derdi kaç like alacağı. Ne yapsın kale kapısındaki tarihçeyi, ne yapsın her yerinden mistisizm akan tarihi camiyi, kimin umurunda Rıza Abinin kolyeleri ve bileklikleri. Sığacık’a geldiniz ama kaçınız yedi Halil Ağa Gevreğini? Kim alışveriş yaptı Adil Bakkaldan, dükkanda tüp de var elektrik prizi de var, bulgur da var. Ya da kaç kişi gördü dört tarafı saçmalıklarla örülü eski açık hava sinemasını. Kimin kulağında çınladı balık mezatında İbo’nun ‘satılıyooooo’, Hüsnü’nün ‘haydi başlıyooz’ naraları. Hanginiz gördü Çakoz’un Caner’inin terliğinin yanıyla Hüsnü’nün ayağını dürterek çaktırmadan fiyat artırdığını? Şerif’in İbo’sunun her artırıma ‘bir, bir’ diye katılarak herkesi güldürdüğünü? Balıkçı Barınağına sadece bakmak ve ağ ören emekçileri izlemek için kaçınız durdu? Hanginiz o eşsiz kokuyu çekti ciğerlerine? Kim pancar motorlu teknelerin pat pat sesine beste yaptı bildiğince? Kimler Girlen mevkiindeki suda taş sektirdi? Ben söyleyeyim yüzde biriniz. Lütfen sektiriniz ve gidiniz.
Herkes dizilerin çekildiği yerleri soruyor. Ben buraya gittim diyebilmek için fotoğraf çekilip, hemen yüklüyor nispet sayfasına. Gözünüz kameranız olsun ve kendi dizinizi çekin karnınıza, oturup akşamın terkisine güneşi batırın gönlünüze, inanın acımıyor.
Çoğunuz tehlikeli ve yapılmaması gereken bir şey olmasına rağmen, kale duvarlarına tırmanıp fotoğraf çekilmek için uğraştınız. Ben o duvarların üzerinden gelinliğiyle düsen kadınlar gördüm. Ya da duvardaki taşı bir arabanın üzerine düşüreni. O yüzlerce yıllık kale surlarına değil, gönlünüze kazıyın aşklarınızı; instagrama değil, gözlerinize bırakın kalplerinizi. Sığacık’ta yaşayanlar dahil, kim gördü yada selam etti 4 metrekare bir derme çatmada yaz kış yaşayan dayıyı. Yardım edenler olursa da kendisi iki lokma alır, gerisini kedi ve köpeklerine elleriyle yedirir. “Aa benim kuzum aa benim aslanım, sizi yiyin siz doyun, ben nasıl olsa bulurum’ diyor her seferinde. Çoğu zaman yanındayım da oradan biliyorum. O dayıya, daha düzgün bir yaşam alanı oluşturmak için uğraştığımda ise herkes akıl verdi, destek veren hiç olmadı.
Şimdi sevgili taze ebeveynler, bakın sadece gördüklerimi paylaşacağım sizlerle. O “resim çektirme” seansları arasında yemek veya çay molalarınızda “aman beni rahat bıraksın” diyerek mutlu sevişmelerinizin (öyle olduğunu umuyorum) meyvesi çocuklarınızın eline tablet ya da telefon tutuşturup, dünyası oyun olan ve atamadığı enerjinin hesabını vermekle sorumlu tuttuğunuz çocuğu bir esaretin kucağına bırakıyorsunuz. “Oğlum sen ne yersin?” diye sorulan çocuğun 20 saniye konuşamadığına şahit oldum ben. Bakın, 20 saniye konuşamamak için oldukça uzun bir süre. İnanmayan varsa denesin, hepinizin akıllı! telefonu var sonuçta. Saatin kaç olduğu sorulduğunda, kolunda saat olmasına rağmen cebindeki akıllıya danışan gördü bu gözler. “Şimdi senin canına okuyacağım” diyerek tabağındaki sardalyaya çatal saplayan ve “dışın dışın” diyen çocuklara baktım ağzım bir karış açık. Bizler eğer iyi çocuk olursak şirinleri görebilirdik ve sadece bu yüzden iyilik bulaştırdık birbirimize. Çocuğu telefonun ya da tabletin ekranına kilitleyip ağzına yemek tepiyor anneler. Bizde ise uçak geliyordu ya da yemezsek amcaya vereceklerdi ki biz amca da yesin diye az yiyen çocuklardık.
Bebek arabasına bir düzenek yapmış baba, karısıyla selfi yapabilmek ve rahatsız olmadan gezebilmek için, bebek arabasının güneşliğine telefon yerleştirilecek bir şey monte etmiş. Kendi rahat alanına müdahele etmesin diye, kulaklarına henüz sığmayan bir kulaklıkla, ninniye ve anne sesine odaklı çocuğun yaşamla bağını kesmiş.
Canlar, ciğerler, bakın hepimiz bir gün öleceğiz. Anılarınızı telefonun hafızasına olduğu kadar kendi hafızanıza da yerleştirin hafızanızın merceği ise gözlerinizdir. Yalvarıyorum size kaldırın kafanızı, gökyüzüne sadece fotoğrafını çekmek için bakmayın. Begonvillerin önünde sadece fotoğraf çektirmek için durmayın. Bakın o begonvile, köküne bakın, ne kadar kalınsa o kadar eskidir. Tahminde bulunun kaç yıllık olduğuna dair. Sorun kapının önünde oturan teyzelere, ektiği günü anlatsın size. Muhabbetleri de çok hoştur, deneyimleyin bunu.
Çelik çomak oynayın çocuğunuzla, kasları gelişsin; saklambaç oynayın, kurgulama yetenekleri oluşsun; sessiz sinemayı öğretin, beden dili gelişsin, kaliteli müzikler dinleyin ve dinletin çocuğunuza, Aleyna’nın tilkisini de bilsin, Ahmet’in aslanını da, ciceli bicili giydirmesinler zihinlerini, İlkay’ın ak kayalarında soluklansınlar, anlatın çocuklarınıza ‘’uzun ince bir yoldayım’’ türküsünün Tarkan’a değil Aşık Veysel’e ait olduğunu ve en güzel onun söylediğini, ‘Alnım ak, yüzüm açık’ derdi eskiler, siz de anlatın çocuklarınıza bir demet ak alınlı insanın bile kalmadığını.
Şarkı türkü deyince, bakın bu dizeler de büyük üstat Emekçi’den. Kendi baktığı yeri bırak, yârinin baktığı yere bile kıymet vermiş adam. Siz de bakın etrafınıza, kaldırın kafanızı sizden akıllı olmayandan, göz göze gelmenin insanı esaretten kurtardığını anlatmış ve bir büyük sevdanın mihenk taşını alıp kendi sevdasına dem vurmuş büyük ozan.
Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim
Bakıver de uzamasın gurbetim esaretim
Ahmet Arif Hasretinden Prangalar Eskitmiş
Beni böyle eskitense prangalı hasretin.
Göz göze gelebilmek umudu ile. Ortalığı birbirine katan, mutlu, gülen çocuklar görebilmek umudu ile. Elinde silah olmayan, telefonu, tableti olmayan, masaların üzerini elindeki teneke arabayı hııınn hııınn diye sürerek çizen çocuklar, ıslık çalmaya çalışarak kafa ütüleyen çocuklar, aynı şeyi defalarca soran çocuklar görebilmek umudu ile. Unutmayın ki bu çocuklar doğuruldu, download edilmedi.
Göz göze kalın…