Belki izlemişsinizdir, geçen 23 Nisan’da bir TV programında gençlere mikrofon uzattılar, çocuklardan biri en büyük hedefinin Alman vatandaşı olmak olduğunu söyledi. Tam da Ulusal Egemenlik Bayramı’nda… Güler misiniz, ağlar mısınız?
Gençler için, üstelik ne kadar iyi eğitim almış olurlarsa olsunlar, güvenceli ve mutlu bir gelecek ihtimali pek zayıf artık. Ama bu geleceği bizzat kendisi yaratma uğraşından yılmayan, üstelik sadece kendi derdini çözme çabasının ötesine geçip “boyundan büyük” işlere girişen gençler var ne mutlu ki.
Genç İşi Kooperatif böylesi gençlerin bir girişimi. Hem kendi ortaklarına hem başka dezavantajlı gruplara adil bir istihdam yaratmayı hedefleyen; sürekli işsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk üreten mevcut ekonomik model karşısında sosyal dayanışma ekonomisini esas alan; bu ekonominin bileşenleri olabilecek başka kooperatiflerin gelişimine ön ayak olmayı amaç edinen bir kooperatif. Alışıldık bir kooperatif modeli değil, bizim anlayabildiğimiz bu kadarıydı. Daha fazlasını Kooperatif ortaklarından Berkin Şafak Şener‘e sorduk:
– “Neye çare olmak üzere yola çıktınız?” diye sorarak başlayayım. Genç İşi Kooperatif nedir? Ne yapmaya çalışıyor, derdi ne?
Berkin Şafak Şener: Kooperatifler bir veya birden fazla toplumsal ihtiyaca yanıt vermek ile mülhem. Yani toplumsal bir ihtiyacın, müşterek bir ihtiyacın olduğu yerde doğal olarak kooperatif çaresi ortaya çıkıyor. Biz de Genç İşi Kooperatif olarak aslında belirli bir toplumsal ihtiyaçtan doğduk. Neydi hareket noktası olan ihtiyaç; üniversiteden mezun olmuş, belirli yetkinliklere ve becerilere sahip gençlerin, örgün eğitimden işe geçiş sürecinde, yani mezun olduktan sonra iş bulma sürecinde yaşadığı sıkıntılara çareler üretmek.
Bu sıkıntılar neydi? Birincisi, bu süreç çok uzun. İkincisi, Türkiye’de işe geçiş metotları formel, yapısal, şeffaf ve eşit rekabetin olduğu koşullarda ilerlemediği için pek çok genç son derece zorlu engelleri aşarak ve çoğu zaman uzmanlaşmadığı alanlarda iş bulabiliyor. Biz bunu önce bireysel olarak kendimizde tespit ettik. Daha sonra fark ettik ki bu bireysel değil toplumsal bir ihtiyaç. Dolayısıyla ortak bir çare bulunabilir dedik.
Patronsuz, eşitlikçi bir iş için…
Kooperatif bu noktada bir araç oldu bizim için. 2015 ‘in Şubat ayında resmileşti kuruluşumuz. Yedi kurucu ortak, bireysel ihtiyaç tespitlerimiz üzerinden belirli çalışmalar yürütmeye başladı. “Biz ne yapmak istiyoruz” diye sorarak başladık. Öncellikle uzmanlaştığımız alanda işe erişmek istiyoruz. Peki bunu bireysel olarak yapabilir miyiz? Evet, yapabiliriz ama arkamız yok, adamımız yok, bizi işe sokacak insan yok vs. Hem kendimiz için hem de benzer durumdaki insanlar için istihdam yaratacak ve yeni istihdam olanakları ortaya çıkaracak bir tüzel kişilik arayışına girdiğimizde, kooperatif olabilir dedik. Çünkü bizi ortaklaştıran birkaç önemli nokta vardı. En başta patronsuz çalışmak istememiz. Aynı ihtiyaçlara sahip olan bu gençlik grubu dikey ilişkili, hiyerarşik değil yatay ilişkili örgütlenmek istedi. İçerisinden bir lider, önder, patron çıkarmayı reddetti. Dedik ki, hepimiz benzer ya da farklı alanlarda uzman olabiliriz ama bir patronun etrafında şirketleşmeyi reddediyoruz. Yatay ilişkiyi tesis edelim. Patronsuz olalım ve birbirimizle rekabet halinde değil, dayanışma halinde serbest piyasa ekonomisinde yaşayabilelim. Bunun adına sosyal dayanışma ekonomisi diyorlar; serbest piyasa kapitalizmi içerisinde dayanışmacı bir temelde yaşama olanağı bulan küçük hücreler, vahalar gibi.
– Bunun bir de teorik temeli var muhakkak…
– Tabii, biz pratik olarak böyle yaklaşıyorduk ama bunu henüz kavramsal bir çerçeveye oturtmamıştık. Sosyal dayanışma ekonomisi kavramının çerçevesi de bizim kurulduğumuz yıllarda, 2011-2013 arasında ortaya çıktı zaten ki bu da bir tesadüf değil. 2008-2009 yıllarında küresel finansal kriz sonrası Avrupa’da bilhassa gençler arasında ortaya çıkan yüksek işsizlik, enformalite, sosyal güvenceden yoksun esnek çalışma modelleriyle çalışma sonucu ortaya çıkan bir ihtiyaç aslında bu. Avrupa’daki sosyal kooperatifçilik hareketi buna karşılık olarak gelişiyor. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sosyal dayanışma ekonomisini kavramsallaştırıyor. 2015’te Türkiye’deki bir yankısı olarak nitelendirebiliriz bizim bir araya gelişimizi.
– Nasıl gelişti örgütlenme süreciniz?
– İlk başta bizi bir araya getiren bir dergiydi. Bir dergi etrafında örgütlendik, daha sonra dediğim gibi bir kooperatif fikri ortaya çıktı. Kooperatifleşme karar aldık. Bir kimlik peşindeydik; kimlik arama her toplumsal örgütlenmenin doğum sancısıdır ve bence faydalı, verimli bir dönemdir bu.
Yola çıktığımızda önümüzde gençlerin iş piyasasına eklenmesi sorunu vardı. Bugün Genç İşi Kooperatif’in masasında pek çok farklı hassas grubun güvenceli işe erişimi var; engelliler, kadınlar, kırsalda yaşayan ya da yaşamak isteyen gençler, iç göç ya da göçmenlik geçmişine sahip topluluklar, mülteciler, sığınmacılar… Dezavantajlı kimliğe sahip pek çok farklı gruba biz bir pencere açtık, en azından buna yeltendik. Şu aşamada dört ana faaliyet ya da hizmet yürütüyoruz.
Kooperatifçiliğin kooperatifi
– Nedir bunlar, özetler misiniz?
– Birincisi, kooperatifçilik destek ve savunuculuğu. Türkiye’de kooperatifleşen veya kooperatifleşme niyeti bulunan her türlü grupla deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Her türlü yasal, kurumsal, kuramsal desteği sunuyoruz. Ve tabii bunu yüreklendiriyor, savunuculuğunu yapıyoruz. Kimlere karşı, kimler nezdinde? Kamu kurumları nezdinde, Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, uluslararası kuruluşlar, yerel yönetimler nezdinde savunuculuğunu yapıyoruz.
İkincisi, proje geliştirme ve uygulama. Demin bahsettiğim sosyal dayanışma ekonomisi dediğimiz evrensel küme içinde kimler var? Dernek, vakıf, kooperatifler, sosyal kooperatifler ve sosyal olmaya gayret eden en azından böyle bir duyarlılığa sahip şirketler var. Bu sosyal dayanışma ekonomisi içerisinde biz proje geliştirme ve uygulamalar yapıyoruz. Söz gelimi bir işveren derneği ya da işveren örgütlenmesi bize geldiğinde dahi, her ne kadar serbest piyasa içerisinde kapitalist bir bileşen de olsa, biz onlara sosyal dayanışma ekonomisini genişleten fikirler önerebiliyoruz. İçerisinde çalışanlarının tüketim kooperatifi kurması, çalışanlarına yönelik sosyal bakım hizmeti sağlayan kooperatif kurulması gibi. Ya da gerçek bir örnekten ilerlemek gerekirse, İzmir’de bir işveren derneği için, Türkiye-İtalya arasında çiftçi değişim programı fikrinin projelendirilmesi gibi…
Aslında yaptığımız şey, kendilerinin beyan ettiği ilgi üzerine, bu tip fikirleri ve bilgileri belirli bir alana, kendi açımızdan faydalı olan bir yere, Türkiye’de sosyal dayanışma ekonomisini genişletmeye kanalize etmek. Bu da ikinci faaliyet alanımız.
Üçüncüsü ise araştırma ve veri analizi. Bizim bilgi ürettiğimiz pek çok alanda, örneğin kooperatifçilik, dayanışma ekonomisi, genç işsizliği, engellilerin yaşadığı sorunlar olabilir, bizden saha araştırması istenebiliyor. Bu bizim yetkinlik sahibi olduğumuz bir alan olduğu için, aramızda genç sosyologlar, istatistikçiler, siyaset bilimcileri, iktisatçılar olduğu için, bu hizmeti sunabiliyoruz.
Son olarak dördüncüsü ise stratejik danışmanlık ve kapasite geliştirme. Bunu spesifik olarak kooperatiflerin daha etkin çalışması ve yeni nesil kooperatifçilik prensiplerine eklemlenmesi adına yapıyoruz. Mevcut kooperatifler bize geliyorlar, diyorlar ki, “biz 25 yıllık bir tüketim kooperatifiyiz ama belli konularda etkin çalışamıyoruz. Çalışanlarımızın veya ortaklarımızın verimliliği düşük, bunu nasıl artırabiliriz?” Biz bu noktada onlarla birlikte çözüm buluyor, uygulamada destek oluyoruz. Bu da bir tür danışmanlık.
– Bu faaliyetlerle ortaklarınıza istihdam da yaratmış oluyorsunuz aynı zamanda, değil mi?
– Aynen öyle. Biz tüm bu faaliyetleri yaparken kendi ortaklarımızın emeğini kullanıyoruz. Kendi ortaklarımız da dezavantajlı grubun içerisindedir. Yaşça genç ve belli bir dönem işsiz kalmış ya da sosyal güvenceden yoksun çalışmış, patron baskısıyla istifa etmiş insanlar örneğin… Aslında hizmet sağlamayı arzu ettiğimiz gruplarla aynı özelliklere sahip ortaklarımız var ve evet, onların emeğini kullanarak bu faaliyetleri gerçekleştiriyoruz.
Serbest piyasaya karşı kooperatif
– Yeni nesil kooperatifçilik diye bir kavramlaştırmanız var. Bundan ne anlıyorsunuz; eskisi nasıldı, yenisi nasıl?
– Yeni nesil kooperatifçilik eskiye açıktan bir tepki olarak doğmuş bir hareket değil. Neye tepki olarak doğmuş; süregiden serbest piyasa ekonomisine karşı… Eski nesil kooperatifçilik böyle bir tepkiyi örgütleyebilseydi şu anda bizim yeni nesil kooperatifçilik dememize gerek kalmazdı. Yeni bir iktisat, yeni bir ekonomi, yeni bir çalışma hayatı vaat ediyor yeni nesil kooperatifçilik. Peki ne farkı var serbest piyasa ekonomisinden ya da süregelen çalışma formlarından? Birincisi patronsuz olması ve hiyerarşik ilişkiyi yani dikey ilişkiyi mümkün mertebe ortadan kaldırması. İkincisi esnek çalışma biçimlerine kapı aralaması. Bunu açayım, çünkü bu çok tehlikeli bir tabir aslında. Esnek çalışma dediğimiz zaman ucu sosyal güvenceden yoksun, her an kovulma korkusuyla yaşayan, kıdem tazminatı vs. pek çok haktan yoksun bir çalışma formu geliyor akla. Biz burada esnek çalışma deyince belli bir fiziksel mekâna bağlı olmadan, belli zamansal kısıtlara bağlı olmadan çalışmayı kastediyoruz. Esnek çalışmadan bunu anlıyoruz, bunun altını kalın çizgilerle çizmek lazım. Üçüncüsü rekabet değil dayanışma halinde çalışabilmek, birbirinden öğrenebilmek. Bu noktada şunu vurgulamak lazım. Örneğin kooperatifimiz herhangi bir kuruma bir hizmet vereceği ya da bir faaliyette bulunacağı zaman, bunu en fazla sayıda kooperatif ortağının katılımıyla yapmayı önceliyor. Bunun amacı işi ortakların tamamı arasında eşit paylaştırarak tek ya da az sayıda kişinin maddi ve beşeri sermaye birikimi sağlamasının önüne geçmek. Standart serbest piyasa şirketlerinde bunun aksi gözlemlenir. Belirli bir hiyerarşik ilişki örgütlenmesi vardır. Müdürler, müdürlerin müdürleri vs. Bunlar hem maddi sermayeyi hem beşeri sermayeyi biriktire biriktire o hiyerarşi basamaklarını çıkarlar.
– Eski tarz kooperatifçiliğin katılaşmış hiyerarşik ve biraz da bürokratikleşmiş yapısından da bir uzaklaşma var o halde burada?
– Bu doğru bir çıkarım olur. Sözgelimi bir örnek verelim. Geleneksel kooperatifçilikte bir yönetim kurulu vardır. Evet, temel anlamda ortakların bir oy hakkı vardır ve demokratik katılıma imkân tanırlar ama yönetim kurulu ve ortaklar arasında istesek de istemesek de belli bir duvar vardır.
Yeni nesil kooperatifçilikte bu duvar yok. Denetim kurulları çok güçlü. Denetim kurulları ortaklardan aldığı yetkiyle hem yönetim kurulunu hem kooperatifin tamamını tüzel kişilik olarak denetleme imkânına çok daha fazla sahip. Mesela eski nesil kooperatifçilikte kooperatif müdürü diye bir tabir var. Yeni nesil kooperatifçilikte bu da gereksizleşiyor makam olarak. Biz yatay bir ilişki temelinde kurumlaşan, şeffaf, demokratik ve eşitlikçi bir yapıdan yanayız. Kooperatifin doğasına bunun uygun olduğunu düşünüyoruz.
Bir cevap yazın