Ege Çevre ve Kültür Platformu yerel seçimler öncesinde ekolojik kentler ve yerelden yönetim için seçime girecek tüm adaylara açık çağrıda bulundu.
31 MART SEÇİMLERİNE GİDERKEN EGEÇEP DİYOR Kİ;
EKOLOJİK KENTLER, YERELDEN YÖNETİM
Ege Bölgesinde yaşam alanlarımıza yönelik sermaye saldırılarına karşı verilen yerel direnişlerin dayanışması ve mücadelelerin ortaklaştırılması amacıyla 2005 yılında kurulan EGEÇEP olarak, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri sürecinde seçime girecek tüm siyasi parti adaylarına açık çağrıda bulunuyoruz.
Kapitalizmin sermaye birikim krizini aşmasının yolu olarak doğanın metalaştırılması, tüm dünyayı ekolojik krizin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya bıraktı. Şimdi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğanın sınırsız sömürüsünün yarattığı iklim değişikliğinin sonuçları olan felaketlerle yüz yüzeyiz. Bugün artık ekolojik yıkım, insanlar, diğer canlılar ve kentler için büyük bir tehdit unsuru. Tarım alanlarının yok edilmesi, kırsal alanlarda yaşayanların mülksüzleştirilmesi, doğanın sermayenin ve piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması süreci dolu dizgin işliyor. Yaşam alanlarımız, kentlerimiz; kamu hizmetlerinin piyasalaştırıldığı, kimsenin kendini ait ve güvende hissetmediği, bir arada yaşamayı değil gettolaşmayı yaratan, kimsenin eşit hizmet alamadığı, her gün yeni bir kent hakkı ihlali ve kent suçuyla yıkıma uğrayan dev tüketim ve atık yaratım merkezlerine, deprem ve diğer afetlerin kader haline geldiği plansız denetimsiz yerleşimlere dönüştü.
Sermayenin kâr hırsından ve hükümetin bunu destekleyen politikalarından doğan ekolojik tehditler karşısında, yerel yönetimler hemşerilerinin yaşam alanlarını savunmalı, bu tehditlere karşı yurttaşların ve ekoloji örgütlerinin verdiği mücadelenin yanında saf tutmalı, siyasi ve hukuki olarak desteklemelidir.
Bu bağlamda, ekte ilettiğimiz, Yerel Seçimlerine yönelik “31 Mart Seçimlerine Giderken EGEÇEP Diyor ki ” tutum belgemizi tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz.
EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU
EKOLOJİK KENTLER – YERELDEN, YERELDEN YÖNETİM
31 MART SEÇİMLERİNE GİDERKEN EGEÇEP DİYOR Kİ;
Kapitalizmin sermaye birikim krizini aşmasının yolu olarak doğanın metalaştırılması, tüm dünyayı ekolojik krizin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya bıraktı. Şimdi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğanın sınırsız sömürüsünün yarattığı iklim değişikliğinin sonuçları olan felaketlerle yüz yüzeyiz. Bugün artık ekolojik yıkım, insanlar, diğer canlılar ve kentler için büyük bir tehdit unsuru. Tarım alanlarının yok edilmesi, kırsal alanlarda yaşayanların mülksüzleştirilmesi, doğanın sermayenin ve piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması süreci dolu dizgin işliyor. Yaşam alanlarımız, kentlerimiz; kamu hizmetlerinin piyasalaştırıldığı, kimsenin kendini ait ve güvende hissetmediği, bir arada yaşamayı değil gettolaşmayı yaratan, kimsenin eşit hizmet alamadığı, her gün yeni bir kent hakkı ihlali ve kent suçuyla yıkıma uğrayan dev tüketim ve atık yaratım merkezlerine, deprem ve diğer afetlerin kader haline geldiği plansız denetimsiz yerleşimlere dönüştü.
Doğayı içerisindeki tüm canlılarla birlikte özgür kılabilmenin yolu, ekolojik, özgürlükçü ve eşitlikçi yaşam alanları yaratmaktan geçiyor. Yaşadığımız dönemde ekolojik kriz, doğanın sömürüsü ve başta doğal varlıklar olmak üzere tüm canlılara ait müştereklerin metalaştırılması ile birlikte gün geçtikçe daha da artıyor.
Türkiye, iklim krizinden çok fazla etkilenecek ülkeler arasında yer almasına rağmen, fosil yakıt endüstrisinde ısrar eden ve en önemli karbon yutak alanları olan ormanların artan şekilde yok edilmesine yol açan enerji politikaları ile iklim krizine azımsanamayacak katkıda bulunmaktadır.
Bütün itirazlara, dünyaca takdir toplamış İkizköy direnişine rağmen Akbelen Ormanının linyit kömürüne feda edilmesi; Akdeniz havzasının ekolojik yıkımına yol açacak, enerji ve ulusal güvenliği tehlikeye atacak, büyük felaketlere davetiye çıkaracak olduğu bilinen Akkuyu Nükleer Santralının yapımına hız verilmesi; ardından Sinop, İğneada ve daha başka nükleer santral projelerinin canlı tutulması; 6 Şubat 2023’te ve devamında meydana gelen büyük depremin yaralarını sarmak yerine, barınma ihtiyaçlarını doğal ve kültürel varlıkların yağmalanması şeklinde fırsata çevirmeye yönelik uygulamalar, ekoloji mücadelesinin daha güçlü ve etkin olmasını zorunlu kılıyor.
Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeninde 13 Şubat’ta, 9 maden çalışanının ölümüyle birlikte büyük bir ekolojik yıkıma yol açan yığın liç sahasının çökmesi, karar vericiler için ders olmalıdır. 1990’lı yıllarda Bergama Ovacık Altın Madeni ile Türkiye’ye giren altın madenciliğinin ekokırım suçu olduğu İliç katliamı ile kanıtlanmıştır.
* * *
Ege Bölgesinde yaşam alanlarımıza yönelik sermaye saldırılarına karşı verilen yerel direnişlerin dayanışması ve mücadelelerin ortaklaştırılması amacıyla 2005 yılında kurulan EGEÇEP olarak, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri sürecinde seçime girecek tüm siyasi parti adaylarına açık çağrıda bulunuyoruz.
Yerel yönetimlerin demokratik, katılımcı, özgürlükçü, şeffaf ve ekolojik bir anlayışla yapılanması gerektiğini düşünüyoruz. Kentlerin bu ilkeler gözetilerek yönetilmesi, demokrasi ve sosyal adaletin, ekolojik duyarlılığın yerelden genele doğru inşasını sağlayacaktır. Kentin ortak yaşam alanı olması nedeniyle karar süreçlerine katılımı engelleyen Başkanlık önergelerinin ortadan kalkması gerekmektedir. Hızlı karar alma gerekçesi ile katılımcılık engellenmektedir.
İmar planları hazırlanırken AVM’ler ve emlak rantı değil; sağlıklı barınma alanları, yeşil alanlar, sanatsal, kültürel, eğitim mekânları gibi gereksinimler göz önünde tutulmalıdır. Yerel yönetimler, nükleer ve termik santrallere, atık ticaretine karşı yürütülen mücadelenin parçası olmalıdır. Diğer yandan barajlar, rüzgâr enerjisi santralleri (RES’ler), Jeotermal Enerji Santralleri (JES’ler), Güneş Enerjisi Santralleri (GES), endüstri tesislerinin atıkları, balık çiftlikleri, yapılaşmanın yol açtığı yeşil alan kaybı, hava ve su kirliliği yaratan her türlü işletmecilik ve diğer faaliyetlerin yarattığı tüm çevre sorunlarına duyarlı olunmalı, bunlara karşı verilen mücadeleler, yerel yönetimler tarafından sahiplenilerek, desteklenmelidir.
Ayrıca, fosil yakıtla üretilen elektriğe olan bağımlılığımızı ortadan kaldıracak, ihtiyaç olan enerjiyi temiz kaynaklardan üretebileceğimiz kent yaşamını kurmak zorundayız. Bu kapsamda 12 ay güneş alan bölgemizde çatı ve balkonlara konulacak güneş panelleriyle elektrik ihtiyacını karşılayacak sistemin kurulmasının teşvikleri sağlanmalı, bu sistemler yeni yapıların inşaat ruhsatları ve oturma izinleri için zorunlu hale getirilmelidir.
Yerel yönetimler yenilikçi, katılımcı ve toplumcu stratejiler geliştirerek tüm kır/kent dinamiklerinin katılım ve katkısına açık bir kır/kent uzlaşı modeli oluşturmalıdır. Doğaya yabancılaşmayı aşacak/önleyecek yol haritaları çizilmeli ve uygulanmalıdır. Ekolojik yerel yönetim modelleri, gençlerin, kadınların ve kent yurttaşlarının doğrudan karar süreçlerine dahil olduğu yerel demokrasi yoluyla hayata geçirilmelidir. Su ticarileştirilmemeli ve su üzerinden kâr amaçlı bir fiyatlandırma yapılmamalıdır. Tüm yurttaşlara ekolojik ve güvenli ulaşım imkanları sağlanmalıdır. Temiz içme suyu temini, temiz çevrede ve sağlıklı koşullarda yaşama imkanlarının sağlanması, gıda kontrolleri, atıkların ve hayvan hastalıklarının denetimi, hava kirliliğinin önlenmesi çalışmaları güncellenmelidir.
Sermayenin kâr hırsından ve hükümetin bunu destekleyen politikalarından doğan ekolojik tehditler karşısında, yerel yönetimler hemşerilerinin yaşam alanlarını savunmalı, bu tehditlere karşı yurttaşların ve ekoloji örgütlerinin verdiği mücadelenin yanında saf tutmalı, siyasi ve hukuki olarak desteklemelidir.
Bu çerçevede, ekolojik bakış açısını merkeze alan, yerinden ve doğrudan demokratik katılımlarla güçlendirilmiş, eşitlikçi ve özgürlükçü yerel yönetimler;
- Kentleri ve çeperindeki kırsalı doğal ve kültürel varlıklar dahil bütüncül bir ekosistem olarak görmelidir, doğayı bir özne olarak kabul etmelidir.
- Kentlerin yatay ve dikey sınırsız büyümesinin önlenmesini ve küçük ve yavaş kentlerin oluşturulmasını hedeflemelidir.
- Kentleri ve tüm yaşam alanlarını afetlere karşı dirençli hale getirmeli, afet birimleri kurmalı ve toplumsal cinsiyete ve ekosisteme duyarlı afet acil eylem planı hazırlamalı, var olanları etkinleştirmelidir. Afetlere karşı acil toplanma merkezleri, müdahale birimleri, acil müdahale ekipleri ve ekipmanları oluşturmalıdır.
- İklim değişikliğine karşı mücadelenin bir aracı olarak, toplumsal cinsiyet duyarlı, uzmanlar ve ekoloji örgütleri ile birlikte “İklim acil eylem planı” hazırlamalı, planın uygulanmasını ve belediyenin imar planlarının hazırlanması, altyapı, ulaşım hizmetleri gibi tüm faaliyetlerini iklim değişikliği açısından izlemesini yapan “iklim izleme birimi” kurmalı, varolanları etkinleştirmelidir. İklim değişikliğine uyum çerçevesinde, iklim krizinin birinci derecede etkilerinin görüleceği deniz ve göl kıyıları ile dere yataklarını her türlü riske karşı yeniden ele almalıdır.
- Kent çeperlerinin, kırsalın ve yaban hayatının madencilik, enerji projeleri, yapılaşma gibi nedenlerden dolayı baskı altında olmasından ve köylülerin geçimlerini sağlamak için işçileştiği gerçeğinden hareketle, bu gidişatı tersine çevirebilmek için kırsal yaşamı, köy yaşamını, geleneksel üretimi destekleyici agroekolojik çalışmalar yapmalıdır. Kırsalı desteklemek için üretim kooperatifleri kurmalı, kâr amacı gütmeyen geçimlik ekonominin geliştirilmesinin yöntemlerini uygulamaya sokmalı ve desteklemelidir.
- Kentin sağlıklı ve ucuz ekolojik gıdaya erişimi için aracısız üretici pazarları kurmalı ve tüketici kooperatiflerinin kurulmasını desteklemeli ve öncülük etmelidir.
- Meclis çevre komisyonlarını işletmeli, tüm çalışma sürecinde uzman kurumlar ve ekoloji örgütlerini karar süreçlerine dahil etmelidir.
- Kent ve çeperinde yürütülen tüm projeler için, ekoloji örgütleri ve bağımsız uzmanlarla işbirliği içinde, çevresel, sosyal, sağlık etkisi gibi hususları içeren bilimsel “Çevresel Etki Değerlendirme Raporları” hazırlanmasını sağlamalıdır.
- Çevre düzeni ve uygulama imar planlarını hazırlarken uzman kurumların, ekoloji örgütlerinin, bölgede yaşayanların katılımını sağlamalı, rantçı değil, halkçı ve ekolojik duyarlı bir anlayışı gözetmelidir.
- On yıllardır güvenlik politikaları nedeniyle Kürt illerinde süregiden zorunlu göç ve yaşam alanlarının yok edilmesine ve başkanlık ve belediye meclislerine kayyım atanmasına karşı durmalıdır.
- Sermayenin ele geçirdiği tüm kentlerin finans ve kâr merkezi haline getirilmesiyle artan mülksüzleştirmeye ve kentsel dönüşüm adı altında ortaya çıkan soylulaştırmaya karşı durmalıdır.
- Afet zamanlarında öne çıkan ekolojik ve toplumsal tüm varlıkların ve müştereklerin gaspına, zorunlu yerinden etmelere, kültürel, sosyolojik, demografik yıkımlara karşı durmalı ve bu yıkımların engellenmesi için politikalar geliştirmelidir.
- “Kamu yararı, kalkınma” gibi söylemlerle yeşil yıkamacı stratejilere, kırda, kentte müştereklerin ve çiftçinin ve yoksul halkın varlıklarının gasp edilmesine karşı çıkmalıdır.
- Tüm canlıların müşterekleri olan ormanlar, sulak alanlar, meralar, tarım alanları, denizler, kıyılar ile kentsel müştereklerimiz olan yeşil alanlar, kamusal alanlar ve tarihi alanları korumalı ve kaybedilmiş, bozulmuş alanların geri kazanılmasına yönelik etkin çalışmalar yapmalıdır.
- Tüm yerel ekolojik politikaların diğer yerel yönetimler ve halkla birlikte bölgesel ve merkezi bir politikaya dönüştürülmesi için çaba göstermelidir.
- Merkezi yönetimlerin ekolojik yıkım politikaları ve uygulamalarına karşı halkla birlikte direnç noktası oluşturmalıdır.
- Doğal, tarihi ve kültür varlıklarının envanterini çıkarıp, koruma politikaları geliştirmeli, geçmişle-gelecek arasında köprü kurarak yaşamın zenginleştirilmesi ve değerli kılınması için çalışmalıdır.
- Hayvan barınakları adı altında açılan işkencehaneler kapatmalı, tüm hayvanların kentlerde özgürce yaşam hakkını gözetmeli, ihtiyaçlarını karşılayan eşitlikçi politikalar geliştirip uygulamalıdır.
- Doğal döngünün kırılmaması için kimyasal kullanımı yerine ekolojik tedbirleri almalı, kırılan döngüler için rehabilitasyon politikaları uygulamalıdır.
- Kentleri devasa çöp ve atık üretim merkezi olmaktan çıkarmalı, tüketimi ve atık çıkartılmasını azaltan politikalarla doğayı tahrip etmeyen ayrıştırmayı ve kompostu önceleyen atık politikası izlemelidir.
- “Beton ve asfalt belediyeciliği”ni terk etmeli, ekolojik alternatifleri kentlerde uygulamaya almalı, iklime, yöreye göre yapı malzemelerinin ekolojik ve sürdürülebilir olması için teşvik edici politikalar geliştirmelidir.
- Kent ormanlarını, kent korularını ve kent içi yeşil ve sulak alanları korumalı, yeşil alanları artırmalı, park ve bahçe uygulamalarında yerel türler gözetilerek yenilebilir peyzaj uygulamalıdır.
- Ulaşımda toplu taşımayı öncelemeli, bisiklet kullanımını teşvik etmeli, yaya yollarını çoğaltmalı, trafiğe kapalı alanların ve meydanların sayısını arttırılmalıdır.
- Tarım zehirlerinin kullanımının yasaklanarak agroekolojik yöntemlerle yapılacak yerel tarımı desteklenmelidir.
- Enerjinin yalnızca gerekli olduğu ölçüde ve ihtiyaç kadar, rant için değil yerelde halkla birlikte, şirketlerle değil halkla bütünleşmiş enerji kooperatifleri tarafından, iklim dostu yöntemlerle üretilmesi ve enerji demokrasisinin sağlanması için politikalar geliştirmeli ve uygulamalıdır.
- Kent çeperindeki yaban hayatın korunması ve kent yorgunluğunun azaltılması için ışık ve ses kirliliğinin engellenmesi konusunda önlemler almalıdır.
- Suyun tüm canlılar için temel bir hak olduğundan hareketle suyun ticarileşmesiyle mücadele etmeli, içilebilir, temiz ve ücretsiz şebeke suyu sağlamalıdır. Su varlıklarını korumalı, içme, kullanma ve sulama suyunun enerji, madencilik projeleri ve organize sanayi bölgelerinin ihtiyacı nedenleriyle şirketlere tahsisinin önüne geçmelidir. Halkın temiz, sağlıklı su ihtiyacını sağlamayı garantiye almalı, kırda ve kentte kuraklıkla mücadele için su tasarrufu, yağmur hasatı, damla sulama, kuraklığa dirençli peyzaj vb. uygulamaları gerçekleştirmeli ve desteklemelidir.
Bir cevap yazın