Sokağa çıkma yasakları bittikten, hayat yeni normaline döndükten sonra şehre karıştım. Herkes alışveriş yapıyordu.
Kahveciler karton bardaklardan bir şeyler içen insanlarla dolup taşıyordu. İnsanlar çimlerini suluyor, arabalarına atlayıp sahilde geziyorlardı. Doğduğumdan beri içinde yaşadığım ve yeniden yüzleşmek zorunda kaldığım bu günlük hayat karşısında dehşete kapıldım.
Yapmaya çalıştığım her şeyin ne kadar nafile olduğunu düşündüm.
İklim krizi için ve tarım zehirlerine karşı bir iş yapmak adına işimi, evimi, bağımlısı olduğum şehir hayatını bırakıp köye yerleşmiştim. İnsan ve şehir sesinden uzak uyandığım günler boyunca tavukları, kedileri, köpekleri, solucanları beslemiş, kuşları dinlemiştim. Yeni kıyafet almamış, geri dönüşebilecek her şeyi geri dönüşüme yollamıştım. Kompost yapmış, az atık çıkarmıştım. Gerekmeyen neredeyse hiç bir şey almamıştım. Ama fark ettim ki Nemrut’un ateşine su taşıyan karıncaydım ben, dünyam başıma yıkıldı.
Kuzenimin düğünü için İstanbul’a gittim hem de uçakla! Çok konforlu bir yolculuktu, karbon ayak izi falan umurumda değildi. Dışarda yemek yedik, bir sürü plastik bırakıp kalktık masadan, kolamın içindeki pipetin hangi suya karışacağını önemsemedim. Saatler süren araba yolculuklarıyla “yakın” dedikleri yerlere gittik, alışverişler yaptık. Yeni şeyler almak insanı ne kadar da iyi hissettiriyordu! Eve geldik o paketleri tek tek açtık; plastik, karton bir sürü ambalaj artığını mavi plastik çöp poşetlerine doldurduk. Yemek hazırlarken çıkan tüm organik atıkları, çay ve kahve posalarıyla birlikte çöp poşetine tıktık. Yere dökülen suyu sildiğimiz kağıt havluyu çöpe attık. Günlük hayat ne kadar da günlüktü!
Mutfakta tek başıma otururken çöp kovasını henüz monte edemediğimiz için buzdolabının yanında duran, neredeyse ağzına kadar dolu mavi büyük çöp poşetini izledim uzun uzun. Ben 3-4 günde bir market poşetini anca dolduracak kadar çöp çıkartırken, bu poşet de neydi? Nereye gidecekti? Apartman görevlisi onu çöp konteynerine, belediye işçisi de arabaya yükleyip bertaraf tesisine götürecekti. Peki ya sonra? Yakılacak veya gömülecekti. Yakılınca bir sürü karbon salacak, gömülünce toprağın, yeraltı sularının, denizin, saldığı metanla havanın başına bela olacaktı. Bunları bile bile nasıl yok sayardım?
İyi de müsilajın, yangınların, sellerin sorumlusu ben miydim? Devletler, yerel yönetimler, koca koca şirketler iklim krizini önemsemezken ben ne işe yarardım? Bireysel mücadele işe yarar bir adım mı, yoksa sadece vicdanımı rahatlatmaya mı çalışıyordum?
Aslında bu soruları sormaya yeni başlamadım. Hâlâ soruyorum, arkadaşlarımla tartışıyorum. Muhtemelen devam edeceğim. Uzun süre insanlardan izole yaşayınca unuttuğum gerçek beni sarsmıştı sadece.
Bir tweet okudum bir gün. Marmara denizini müsilaj kapladığında, kullanıcılardan biri ne kadar çevreci olduğunu ve suçun kendisinde olamayacağını anlatmak için çöplerini yere atmayıp cebinde taşıdığını ve müsilajın sorumluluğunun sanayi şirketlerinde olduğunu yazmıştı. Haklıydı. O sanayiciler kirletmişlerdi güzelim denizi. Hele ben, 3-4 kez gitmiştim Marmara’ya, nasıl kirletmiş olabilirdim ki?
Öyle mi gerçekten? Hiç suçumuz yok mu?
Ceplerimizdeki çöpün neyin tüketimi sonucunda çöp haline geldiğini ve çöp kovasına girdikten sonra nereye gideceğini düşünmüyoruz. Marmara’yı yıllardır kirleten şirketlerin ürettikleri hangi ürünleri kullandığımızı da.
Şehirde yeşil alan kalmadı diyerek, şehir hayatından bunaldığımız için Ege kasabalarından satın aldığımız yazlıkların yerinde eskiden ne vardı? Zeytinlik? İncir ağaçları? Kızılçam? AVM yapılmasına karşı koruduğumuz parkın kahramanca hikâyeleriyle haziranlarda anmalar yapıyoruz. Peki ya hınca hınç doldurduğumuz diğer AVM’lerin yerlerinde ne vardı?
Manavgat ve Marmaris gibi birçok yerde gerçekleşen yangınlarda iklim krizinin etkisi tartışılmaz. Dolayısıyla yangınların en temel sebebi karbon salınımı. Buna en çok sebep olanlardan biri petrol iken, büyük bir petrol şirketi binlerce fidan bağışında bulundu ve binlerce beğeni yağdırdık.
Hadi ben bunları bilmiyorum ve tek başıma bir şey
yapamam. Peki ya devletler? Yerel yönetimler?
Kuraklık konusunda öngörüde bulunan birkaç belediye
birleşip billboardlara suyu az tüketmemizle ilgili sloganlar yazmışlar. İçim gıcıklandı, gurur duydum. Peki ya yanlış tarım politikaları yüzünden suyumuzun %70’e yakınının tarıma gittiğini kim söyleyecek bize? Gerçekten duş sürelerimizi kısaltmamız su kıtlığını çözecek mi?
“Sıfır Atık Projesi” atıksız bir yaşama mı hizmet ediyor? Yoksa geri dönüşüm endüstrisine mi? Geri dönüşüm devi Almanya bile atıklarının sadece %16’sını geri dönüştürebiliyor, geri kalan %84’ünü ihraç ediyor veya yakıyorsa, geri dönüşüm sıfır atık için bir çözüm mü ?
Sanayi ve evsel atıkların Marmara Denizi’ne dökülmesiyle ilgili kararı alanlar hakkında hiçbir şey yapılmadı ve Marmara ölüyor.
Nehir yataklarına şehirleşme ile ilgili kararları alanlarla ilgili hiçbir şey yapılmadı ve seller insanları, ağaçları, toprakları öldürüyor.
Sıcaklık her geçen yıl artıyor. Her yaz öncekilere göre sıcaklık rekorları kırılıyor. Kışlar artık daha sert geçiyor veya mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıklar yaşanıyor. Yangın, sel, kuraklık gibi afetlerde yıldan yıla artış oluyor.
İklim krizi etkilerini daha sert göstermeye, bizi evimizden, işimizden, ailemizden ayırmaya başladığında kime hesap soracağız? Kaybettiklerimizi kim geri getirebilecek?
Evet hiçbirimiz tek başımıza bu krizi yavaşlatamayacağız. Ama artık o geri dönülmez yola girmeden tüm seçimlerimizi “yaşam”dan yana kullanmak zorundayız. Karar vericilerin sorumluluğu büyük ama bu mesele onlara bırakılmayacak kadar ciddi. İklim krizi ile ilgili birkaç tweet atıp, geri bile dönüşmeyen plastik poşetlerin üzerine sıfır atıkla ilgili sloganlar yazıyorlar. Biz gücümüzü hafife almayalım. Karar vericileri seçen de, o karbon ayak izi yüksek sanayi ürünlerini satın alan, onları zengin dolayısıyla güçlü kılan da biziz.
Hayatın stresli ve zor olduğunu, uğraşacak çok fazla şey olduğunu biliyorum, ama üç maymunu oynamak bizi günden güne felaketlere sürüklüyor. Daha fazla kandırılmadan, göz yummadan, kendimizden, ailemizden, çevremizden, işimizden, okullarımızdan, yönetenlerimizden başlamalıyız. Sürdürülebilir tercihler yaparak daha fazla karbon salınmasına engel olabilir, çıkan atıkların dünyayı daha fazla kirletmemesini sağlayabiliriz.
Peki nasıl?
Sürdürülebilir olmayan, iklim krizini büyüten, insan dahil birçok canlının hastalanmasına veya ölmesine sebep olan alışkanlıklarımızdan vazgeçerek sıfır atık bir hayata başlayabiliriz. Bu hayata başlamak bize sorular sorduracak, geleceğimiz ve çocuklarımızın geleceği için doğru seçimler yapmamızı sağlayacak. Adım adım bu değişime başlayalım.
Sıfır Atık yaşam tarzı 5 temel üzerine inşa edilmiş. Reddet, azalt, yeniden kullan, kompost yap ve geri dönüştür. Biz şimdilik ilk adımdan başlayalım, REDDET.
Tek kullanımlıkları ve kullandıktan sonra atık olabilecek hiçbir şeyi satın almayın!
Toplama, ayrıştırma, eritme gibi işlemler karbon kaynaklı araçlar (benzin, mazot, elektrik) ile yapıldığı için geri dönüşüm endüstrisi de en son seçeneğimiz olmalı. Üstelik bir de hiç geri dönüşüme girmeyen atıklar var.
Poşetler, streç filmler, pipetler, buzdolabı poşetleri ince oldukları ve makinelerin arasına sıkıştığı için geri dönüşüme alınmazlar.
Alüminyum folyolar, tabaklar, pizza kutuları, yağlı pişirme kağıtları geri dönüştürülebilir olsalar bile, genellikle yağlı ve kirli olduklarından diğer geri dönüşüm malzemelerini kirletmemeleri için geri dönüşüme alınmazlar.
Pet şişeler çok iyi geri dönüştürülebilir malzemelerdir. Ama kullanılan pet şişelerin çoğu bilinçsizlik sebebiyle geri dönüşüme gitmiyor. Üstelik unutmayalım, pet şişeler diğer plastikler gibi petrolden yapıldığı için doğa dostu değil, karbon ayak izi yüksek.
Karton bardakların isimlerinin karton olduğuna bakmayın, içindeki sıvıyı dışına geçirmemesi için plastik filmle kaplıdır. Bu plastik materyal insan sağlığı için tehlikeli olduğu gibi kartondan ayrılma işlemi çok zahmetli olduğu için geri dönüştürülemez.
Kadın pedleri, tamponlar, çocuk bezleri, diş fırçaları, ıslak mendiller, strafor köpük tabak ve bardaklar geri dönüştürülemezler.
Plastik ambalajlı kişisel bakım ve temiz ürünlerinin ambalajları ürünlerin artıklarından ötürü çoğunlukla geri dönüşüme gitmezler.
Kargo poşetleri geri dönüştürülemezler.
Bunların hepsini nasıl aklımda tutacağım diye düşünüyor olabilirsiniz. Bir şey satın alırken önceliğiniz atık çıkartıp çıkartmayacağı olursa, ufak bir internet aramasıyla karar verebilirsiniz ki zaten kısa zamanda neleri aslında satın almamanız gerektiğini öğrenmiş bulacaksınız kendinizi.
Peki bunlar olmadan ne yapacağım?
Hepsinin sürdürülebilir alternatifi mevcut, endişelenmeyin.
Plastik/karton poşet (karton poşetlerin üretimi için ağaçlar kesiliyor, geri dönüştürülmüş malzemeden yapılanlar da yapım aşamasında karbon salıyor) yerine bez/file çanta kullanabilirsiniz. Kol çantanızda, bilgisayar ya da evrak çantanızda, arabanızda, bisikletinizin sepetinde veya alışverişe en sık nereden gidiyorsanız orada bu çantaları bulundurabilirsiniz. (Örneğin en sık iş çıkışı gidiyorsanız iş yerinizde gibi)
Streç film ve alüminyum folyo yerine kapaklı saklama kapları, silikon kapaklar kullanabilirsiniz. Hiç bir şey yoksa başka bir tabakla yemek tabağınızı örtüp dolaba kaldırabilirsiniz.
Alüminyum kaseler yerine aşurelerinizi cam kaselerde dağıtabilir, kirli getiren komşularınıza söylenip cam kaselerinizi makinede yıkayabilirsiniz.
Buzdolabı poşeti yerine soğuğa dayanıklı kaplar kullanabilirsiniz.
Yağlı pişirme kağıtları yerine tepsinizi yağlayarak kullanabilir, yıkamaya üşeniyorsanız silikon pişirme kağıtlarınız tercih edebilirsiniz. Elde veya bulaşık makinesinde yıkanabiliyorlar.
Pipetler, pipetler. Atıksız yaşama başlayan herkesin ilk edindiği şey cam, bambu veya metal pipetler oluyor. Kullanıyorsanız ne ala. Ama yine de hiç kullanmamak en iyisi. Sürdürülebilir alternatiflerin de üretilirken, paketlenirken (paketin üretimi de var tabi) ve elinize ulaşana kadar çıkardığı karbonu da unutmayın. Özellikte restoran ve barlarda sipariş verirken pipet istemediğinizi belirtmeniz gerekecek ve bu uyarınız belki birilerinde farkındalığa sebep olacak.
Pet şişe kullanmak yerine suyunuzu çantanızda veya arabanızda taşıyabilirsiniz. Çanta kullanmıyor, toplu taşıma kullanıyorsanız pet şişe yerine cam şişede su satın alabilirsiniz. Biliyorum petlere göre cam sular pahalı. Ama atıksız yaşamaya başladığınızda paranız artık cebinizde kalacak ve doğru tercihlere harcadığınız paralar canınızı sıkmayacak.
Karton bardaklar yerine iş yerinizde cam veya seramik kendi bardağınızı bulundurabilirsiniz. Bu tüm iş yeri için kabul görmüyorsa geri dönüştürülemez karton bardaklar yerine, en azından geri dönüştürülebilir olan plastik bardakların kullanılmasını isteyebilirsiniz (siz kendi bardağınızı kullanın ama). Kahve zincirlerinden kahve alma alışkanlığınız varsa kendi termosunuzu edinebilirsiniz. Kahvem termosta hareketinin instagram hesabından il veya ilçenizde bu harekete katılan, termosunuzla kahve alabileceğiniz kafeleri bulabilirsiniz. İsminizin karton bardağa yazıldığı kahve devinde oturarak bir şeyler içecekseniz porselen veya cam bardakta servis seçenekleri var. Siparişinizi verirken karton bardak istemediğiniz belirtmeniz gerekli.
Kâğıt kahve filtreleri tek kullanımlıktır ve kâğıt üretmek içinde ağaçları kestiğimizi düşünürsek alternatifi olan kumaş filtreleri tercih edebilirsiniz. Kahve içmiyorum fakat kumaş filtre kullananlardan kahvenin tadı ile ilgili bir şikâyet işitmedim.
Kadın pedleri ve tamponlar yerine yıkanabilir kadın pedleri veya adet kapları kullanabilirsiniz. Deneyene kadar tedirgin olacağınız, kullanıcıların yorumlarına “hadi canım sen de” diyeceğiniz, kullanmaya başladıktan sonra yahu ben yıllarca bunu niye bilmiyormuşum diyeceğiniz ürünler olduğunu söyleyebilirim.
Plastik ambalajlı şampuan, saç, el, vücut kremleri yerine genellikle adil üretim yapan küçük üreticilerin ürettiği katı şampuan, saç, el ve vücut kremlerini kullanabilirsiniz. Endüstriyel kozmetiğin ambalajı kadar üretim sürecinde, depolanması ve taşınmasında salınan karbonları ve nihai ürünün bulundurduğu petrokimyevi maddelerin kullanımımızla sulara karıştığını da unutmayalım.
Çocuk bezleri yerine yıkanabilir çocuk bezleri de atıksız ebeveynlerin çok memnun kaldığı bir ürün.
Plastik diş fırçaları yerine bambu diş fırçalarını veya misvak kullanabilirsiniz (hem de kompost edilebiliyorlar). Bambu fırça alırken etiket okumanızı özellikle tavsiye ediyorum. Nereden geldiği karbon ayak izi açısından önemli. Bir de bazı markaların plastik ürünleri çok düşük bir oranı geri dönüştürülmüş malzemeden yapıldığı halde doğa dostu olarak sattıklarını gördüm.
Islak mendiller hem kendileri hem de tek tek paketlendikleri plastik ambalajlarla atık oluştururlar. Islak mendil yerine elinizi yıkayabilir, tozunuzu el beziyle alabilir, ayakkabılarınızı bezle silebilirsiniz. Çocuklu aileler bezleri ıslatarak kullanabilir, bir kavanoz içine temiz su ve birkaç el bezi koyarak yanlarında taşıyabilirler.
Kargo poşetleri ciddi bir petrol artığıdır. Kargo ile yapacağınız alışverişlerinizde kargo poşeti istemiyorum diye talep oluşturabilir, kargo poşeti kullanmayan üreticilerden alışveriş yapabilirsiniz. (bknz: #kargopoşetisavaşları)
Tek kullanımlıkları reddet!
Uzaklardan gelen veya yakınlarda üretilen karbon ayak izi yüksek her şeyi reddet!
İnsanın, her türlü hayvanın , ağaçların , denizlerin , toprağın sömürüsünü reddet!
O güzel şarkıları biz besteledik, güzel kitaplar hikayeler yazdık, o güzel filmleri biz çektik! Bunu da yapabiliriz.
Yaşam varsa umut vardır!
Bir cevap yazın