İzmir’in simgesi olan nazar boncuklarının geleneksel üretimi, küresel piyasaların ve Çin rekabetinin tehdidi altında yok olma tehlikesi yaşıyor.
For English: “Who will protect Izmir’s…”
Nazar inancının kökeni çok eskiye gidiyor. Binlerce yıldır çeşitli kültürlerden ve dinlerden insanlar kıskançlıkla bakan gözlerin kötü şans getireceğine inanmışlar, o küçük mavi göz boncuğunun bu bakışlara karşı kalkan olacağını düşünmüşler. Mezopotamya’da yapılan kazılarda MÖ 3300 yılına tarihlenen nazar boncukları bulunmuş. Bildiğimiz mavi nazar boncukları ise ilk olarak Akdeniz bölgesinde MÖ 1500’lü yıllarda ortaya çıkmış.
İzmir’i biliyorsunuz, Ege kıyısının en güzel şehri. Bir yarımada üzerinde, güneyinden ve kuzeyinden geçen nehirlerin oluşturduğu bereketli ovaların ortasında gelişmiş. Bu güzelliği ve zenginliği nedeniyle, binlerce yıllık tarihi boyunca Pers kralı Kyros’tan Büyük İskender’e pek çok hükümdar İzmir’e göz koymuş. Bugün de ekonomik imkanları, doğal güzelliği ve modern sosyal yapısıyla Türkiye’nin en “yaşanılacak kentleri” arasında sayılıyor. Ülkenin her yerinden göç alıyor, başka kentlerden yurttaşlar İzmir’i imrenmeyle karışık tatlı bir kıskançlıkla izliyor.
Belki de İzmir’in logosundaki kocaman nazar boncuğu, kenti bu gözlerden sakınmak gibi bir işlev taşıyor.
Elbette ki işin aslı öyle değil. Nazar boncuğunun İzmir’le özdeşleşmiş olmasının bambaşka bir nedeni var.
İzmir yıllar boyunca el yapımı cam boncuk imalatının Türkiye’deki merkezi olmuş. İzmir’de el emeğiyle tek tek üretilmiş nazar boncukları Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış, başta Yunanistan olmak üzere pek çok ülkeye ihraç edilmiş.
Fakat ne yazık ki geleneksel yöntemlerle yıllardır sürdürülen bu zanaat, şimdilerde ekonomik baskı altında, küresel piyasaların ve ucuz taklitlerin etkisiyle can çekişiyor.
İzmir’in nazar boncuğu
İzmir’de nazar boncuğu üretiminin kökeni Arap asıllı ustaların 1. Dünya Savaşı yıllarında kente yerleşmesine dayanıyor. Bazılarına göre Mısır’dan, bazılarına göre ise Kudüs’ten gelmiş olan Abdülazim ve oğulları (sonradan Özboncuk soyadını almışlar) önce İzmir’in merkezinde yer alan Kemeraltı’nda atölyelerini kurmuşlar. O günlerde daha çok binek ve yük hayvanlarını süslemek ve nazardan korumak için kullanılan boncukları üretmişler. Abdülazim Usta yaşlanıp mesleği bıraktıktan sonra, bu zanaat oğulları ve yanlarında yetişen diğer ustalar tarafından önce Görece köyüne, daha sonra da çam ormanları sayesinde ocak kurmaya çok elverişli olan Kurudere köyüne taşınmış. Bu yeni ustaların yaptıkları küçük değişikliklerle birlikte, boncuk insanların da takı ya da aksesuar olarak kullandıkları bugünkü halini almış.
Bugüne gelirsek, artık Görece köyünde geleneksel yollarla boncuk üretimini sürdüren bir ocak yok. Kurudere köyü ise nazar boncuğu üretimiyle özdeşleştiği için 2007 yılında Nazarköy ismini almış. Ancak köyde üretim şu anda sadece birkaç atölyede sürdürülüyor.
İzmir’de el yapımı nazar boncuğu üretiminin durumunu, Nazarköy’de zanaatı sürdüren az sayıda ustadan birine, Uğur Karataş’a sorduk.
Karataş 11 yaşındayken çırak olarak başlayıp 23 yıldır sürdürdüğü bu zanaatı babası ve dedesinden öğrenmiş. Ve dedesi de kendi babasından… İzmir’e yerleşen Arap asıllı ustalardan başlayıp kuşaklar boyunca aktarılan bu el sanatı köyle birlikte gelişmiş. Köyün adının Nazarköy olarak değiştirildiği dönemde nazar boncuğunun ve köyün tanıtımı için festivaller düzenlenmiş. Köyde üretilen boncukların sergilendiği ve satışa sunulduğu bir turistik pazar kurulmuş. Ustalar ve boncuktan takı üretip pazarda satan köylü kadınlar “Nazarköy El Yapımı Nazar Boncuğu Koruma ve Yaşatma Derneği”ni kurmuş. Karataş’ın bir dönem başkanlık yaptığı ve hâlâ yöneticisi olduğu dernek çalıştaylar ve atölye çalışmaları organize etmiş, fuarlara katılmış.
Uğur Karataş o yılların zanaatın altın yılları olduğunu söylüyor. O dönemde köyde aktif olarak çalışan atölye sayısı 18’e çıkmış. Her atölyede beş kişi üretim yaparken, köyün kadınları da üretilen boncukları dekoratif birer ürüne dönüştürmek için aksesuarlar ve takılar tasarlamış.
Ama Karataş’a göre şimdilerde durum hiç iç açıcı değil. “Köyde şimdi 4-5 atölye kaldı. Hepsinde beş gözlü ocak var ama hiçbirinde beş kişi çalışmıyor. Kimisinde bir kişi, kimisinde iki. Sadece biz üç dört kişi çalışıyoruz. Şu an aktif çalışan toplamda 10 kişi ya vardır ya yoktur.” Yani bugün İzmir’i nazardan koruyan, bu bin yıllık geleneksel zanaatı sürdüren usta sayısı, iki elin parmaklarından fazla değil.
Çin boncukları piyasayı işgal etmiş
Karataş boncuk üretimindeki bu gerilemenin temel sebebinin, Çin’den ithal edilen imitasyon boncuklar olduğunu söylüyor. Bu fabrikasyon boncuklar el yapımı boncuklara göre çok daha ucuz, neredeyse beşte bir fiyatına. Üstelik sınırsız bir renk ve model çeşitliliği sunuyorlar. Bu boncukların piyasayı işgal etmesiyle tüketicinin bunlara yöneldiğini, her biri tek tek elde üretilen boncukların gözden düştüğünü belirtiyor Karataş. Nazarköy’deki turistik pazarda bile bu Çin boncuklarına rastlandığını, bazı etkinliklerde hediyelik olarak kullanmak için boncuk alarak üreticiye destek olan yerel yönetimlerin dahi ithal ürünlere yönelebildiğini ekliyor.
“Biz her boncuğu tek tek üretiyoruz. 1200 derece sıcağın karşısında çalışıyoruz. Dolayısıyla bir işçilik maliyeti var. Ayrıca hammadde olarak kullanmak için atık cam bulmakta da zorluk çekiyoruz. Bu da ciddi bir maliyet. Bu şartlarda rekabet etmemiz çok zor” diyor Karataş. Ustaların yavaş yavaş mesleği bırakmasını da bu şartlara bağlıyor. Hammadde ve pazarlama konusunda desteklenmezlerse bu zanaatın ölüp gideceğini söylüyor.
Geleneksel boncuk üretimi ateş tuğlasıyla örülmüş, killi toprak ve samanla sıvanmış ocaklarda yapılıyor. Her ocakta beş pota oluyor, böylece aynı anda beş usta çalışabiliyor. Çam odunlarıyla 1200 dereceye kadar ısıtılan ocakta cam eritiliyor. Bakır oksitle renklendiriliyor. Çelik çubuklara sarılan cam, ustanın marifetli ellerinde şekil alıyor. Boncukların üstüne beyaz opak camdan göz konuyor ve ortaya İzmir’in meşhur nazar boncukları çıkıyor. Bu küçük boncukların tarihsel ve kültürel değeri çok büyük. Çünkü bu atölyelerde çok küçük yeniliklerle devam ettirilen geleneksel üretim sayesinde, gerçekte binlerce yıllık bir kültürel miras korunmuş oluyor. Bugün risk altında olan da işte bu.
Nazar boncukları ateş tuğlasıyla örülmüş, killi toprak ve samanla sıvanmış ocaklarda, 1200 derece sıcaklıkta tek tek üretiliyor.
Öte yanda İzmir’in en büyük boncuk toptancılarından biri, kendisi de eski bir boncuk ustası olan Hüseyin Hüsnü Alp sorunun bir başka yönüne dikkat çekiyor. Pandemi nedeniyle iki yıldır Çin’den boncuk ithal etmediklerini söyleyen Alp’e göre İzmir’deki boncuk üretiminin bu hale gelmesindeki tek etken Çin boncuğu değil. İzmir boncuğunun benzersiz olduğunu, Çin’den gelenlerin ise takı ve aksesuarlarda ara malzeme olarak kullanılabilecek nitelikte olduğunu söylüyor. Çin boncuğunun fiyatları düşürdüğü ve tüketicideki boncuk algısını değersizleştirdiği konusunda hemfikir olsa da, esas sorunun pazarın daralması ve istikrarsızlaşması olduğunu kaydediyor. “Örneğin okullarda elişi dersleri varken, bütün öğrenciler makrome saksılık yapardı, her saksılık için 16 tane boncuk kullanılırdı. Türkiye’deki bütün okulları düşünün, 20 yıl önce bütün atölyeler tam kapasite çalışsa da boncuk yetiştiremezdi.” diyor.
Hüseyin Alp boncuk piyasasının canlandığı başka anları örnek veriyor. Bir dönem ünlü ses sanatçısı Zeki Müren nazar boncuklarından yapılma bir kolye takmış, hatta bir albüm kapağında bu fotoğrafı kullanmış ve ardından boncuk satışlarında bir patlama olmuş. Geçen yıl da güzel oyuncu ve model Serenay Sarıkaya’nın İzmir boncuklarından yapılma kolyeyle çektirdiği fotoğrafı Instagram’da paylaşmasıyla yine aynı şey yaşanmış, nazar boncuğu satışları yine hareketlenmiş. Hüseyin Alp bu gibi düzensiz yükselişler dışında, nazar boncuğuna olan talebin sürekli olarak düştüğünü kaydediyor.
2012 yılında İzmir’in nazar boncuğu UNESCO tarafından kaybolmaya yüz tutmuş bir el sanatı ürünü olarak, somut olmayan kültürel miras listesine alındı. Bu zanaatın taşıyıcılarından biri, eski ustalardan Mahmut Sür UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülüne layık görüldü. Ancak hükümetin ve yerel yönetimlerin desteği azaldığında, bu kültürel miras küresel piyasanın rekabetçi ortamının tehdidi altında yok olmanın eşiğine geldi.
Modern dünyada geleneksel el sanatları giderek değerini yitirmeye mahkûm görünüyor. Bir kentin simgesi olmuş bu kültürel mirasa sahip çıkmakta yetkililerin eksik kaldığı şartlarda belki de tek çare, tıpkı nazar boncuklu mücevherleriyle dikkatleri çeken Kim Kardashian ve Meghan Markle gibi, daha çok ünlünün bu kültürel değerleri keşfetmesini ummak.
Bir cevap yazın