Kendimi bildim bileli hayvan dostlarım oldu hep. Her biri farklı bir kişilik; kimi neşeli, kimi karamsar, kimi öfkeli, kimi şefkatli, korkak, cesur, meraklı, miskin… Ortak bir noktaları var; iyiler. Tasarlayarak kötülük yapmıyorlar. Çok da hikâyem var tabii onlarla ilgili. Birini anlatmak istiyorum şimdi…
Adı Boncuk olan, güzeller güzeli bir kedim vardı. Beyaz- kumral bir tekir. Fikret Otyam tablolarındaki kadınların gözleri gibiydi gözleri, bakmaya doyamazdım. İlk bebeklerini doğurmuş, mutlu bir lohusalık dönemi geçirmişti. Bebekleri dört aylık olmuştu. Kısırlaştırma ameliyatına karar vermiştim ama günlük koşuşturma içinde hep erteleniyordu.
Bir gün stüdyodan eve, her zaman olduğundan daha erken geldim ve Boncuk’u tekir bir erkekle yakaladım. İkimiz de utandık. Adam kaçtı hemen pencereden. Bir daha da aramadı Boncuk’u. Bir süre sonra Boncuk’un karnı büyümeye başladı. İlk doğumundan üç bebeği vardı ve konserler yasak olduğu için büyük bir ekonomik kriz içindeydik. “Neyse” dedim, “her bebek rızkıyla gelir.” Fakat bu arada beklenmedik bir olay oldu. Boncuk’un ilk üç bebeğinden biri olan Loli’nin de karnı büyümeye başladı. Aldım veterinere götürdüm; “hamile” dedi ve küçük olduğu için, doğumun çok riskli olduğunu ekledi. O tekir adama kıza kıza döndük eve.
İki ay çok çabuk geçti. Ha doğurdu, ha doğuracaklar. Doğum için birer sepet ayarladım ikisine de. Rahat edecekleri koşullar hazırdı ama Loli, sepeti pek güvenli bulmadı sanırım ve gardırobun çekmecesini seçti kendine. Orada kalmaya başladı.
Ve beklenen an geldi, Boncuk’un doğum sancıları tuttu. İlk doğumunda olduğu gibi kucağıma çıktı ve suları aktığında anladım doğumun başladığını. Kucaklayıp sepetine götürdüm. Dört bebek doğurdu bir saat içinde. Her birinin göbek bağını kesti dişleriyle, yaladı temizledi, plasentayı yedi. Dördüncü bebekte de bu işlemleri yaptıktan sonra, bir badireyi atlatmanın huzuruyla yattı bebeklerini emzirmek için. Öyle güzeldiler ki.
Doğum bitince çay içmek için mutfağa geçtim. Çayımı içtikten sonra çiçeği burnunda anneyi ve bebeklerini kontrol etmek için odalarına gittim. Sepet boştu. Korkuyla odayı aradım, kimse yoktu. Diğer odalara koştum korkuyla. Yatak odasında, gardırobun önünde Boncuk’u gördüm. Loli çekmecede yatıyordu, bebeklerin hepsini çekmeceye taşımıştı ve emzirme pozisyonundaydı. Bebekleri sepetlerine taşıdım, Boncuk da geldi. Olması gereken tabloyu oluşturdum ve yine mutfağa gittim çay içmek için. Çayımı içtikten sonra yine kontrole gittim, yine aynı manzara. Geç saatlere kadar devam etti böyle. Aynı gün hamile kaldıkları için Loli’nin doğumunun da an meselesi olduğunu, bu yüzden bütün bebekleri kendi bebeği sandığını, hormonlarının esiri olduğunu biliyor ve çok korkuyordum; hiç param yoktu sezaryen ameliyatı için. İş oraya varırsa, gözünü karartır her şeyi yaparsın ama bir mucize olur belki, her şey yolunda gider diye de umut ediyor insan.
Ve son sepet-çekmece operasyonunu tamamlamak üzereyken Loli’nin doğum sancıları tuttu. Oturdum yatağa, kucağıma atladı. Durumu çok kötüydü. Suları geldi, kasılmalar sıklaştı. İkimiz de ağlıyoruz. Boncuk sepetinden çıktı, bize bakıyor. Veteriner, yürüme mesafesiyle yarım saat bizim eve. Saat gecenin dördü. Gitmeye karar verdim. Taşıma kabını almak için kalkacaktım ki Boncuk yatağa sıçradı. Loli’yi yalayarak yattı ve Loli, annesinin memesini emmeye başladı. Annesinin memesini emerek doğurdu ilk bebeğini. Durmadan meme emdi. Bebeğin göbek bağını annesi kesti dişleriyle, yaladı, temizledi, koydu Loli’nin önüne. Bu şekilde dört bebek doğurdu Loli.
Sonra ben, bebekleri Loli’nin çekmecesine taşıdım. Loli’nin dudağına bir geçmiş olsun öpücüğü kondurup onu da çekmeceye, bebeklerinin yanına yatırdım. Çay içmeye gittim, şükürler olsun diyerek. On-on beş dakika sonra kontrole gittim. Çekmeceyi yavaşça açtım ve yedi kedi yavrusu gördüm. Birkaç kere saydım emin olmak için. Evet, yedi yavru. Doğum odasına geçtim. Boncuk garibim, Loli’nin önüne geçmiş, son bebeğini de ona kaptırmamak için direniyor. Doğum yeni olduğu için, ıslaklık düzeylerinden yavruların annelerini tespit edip dağıtımı gerçekleştirdim. Yine çay içmeye gittim. Döndüğümde, bu kez bütün bebekler Loli’nin çekmecesindeydi. Yine dağıtım yaptım ama artık sabah olmuştu, çok yorulmuştum ve olayı kendi aralarında halledebileceklerine inanıp uyudum.
Uyanınca ilk önce çekmeceye baktım. Bomboştu. Hemen doğumhaneye koştum. Gördüğüm manzara ağlattı beni; aynı sepette iki anne ve sekiz yavru. Karışmış bebeler, artık ayıramam kim kimin yavrusu. Sulh olmuş, bütün yavrular, bütün annelerin yavrusu…
Üç ay sonra kayboldu ortadan Boncuk’um. Aylarca aradım, bulamadım. Kayboluşunun üstünden iki ay geçmişti ki bir gece, gelmedi eve onun çocuklarından biri olan Buzi. Sabah bahçede, sokakta aradım; bulamadım. Sonra Hacı Osman’dan Tarabya’ya inen caddede buldum küçümenimi. Soğumuştu çoktan. Bu tehlikeli yolu, annelerinden öğrendiğini ve Boncuk’umu da böyle kaybettiğimi düşündüm. Büyük ihtimalle, Boncuk’um da trafik kurbanı olmuştu.
Loli’m, bana çok benziyordu. Hem huy olarak hem de suret olarak. 2015 yılında, doğum günümde vefat etti aniden. Ben Seferihisar’daydım, o İstanbul’daki evimizde. O evin bahçesinde, göçmüş üç kedi, iki köpek var. Nur içinde yatsınlar, devirleri daim olsun kuzularımın.