Ebru Atilla Sağay, tek başına kurduğu Tiyatro Nienor’la 10 yıldır başarılı oyunlar sahneye koyuyor. Bunun yanı sıra yer aldığı deneysel performanslarla alkış almaya devam ediyor. Bu hareketli sanat yaşamını sürdürürken, yaklaşık üç yıldır da görme engellilerle oluşturduğu “Okuma Tiyatrosu”yla Braille alfabesiyle yazılmış oyunlar sahneliyor. Kendisini daha yakından tanımak ve bu proje hakkında etraflıca bilgi almak için Sağay’ın kapısını çaldık.
Kendinizi tanıtır mısınız?
İzmir’de 10 yıl önce kurduğum Tiyatro Nienor çatısı altında kadınların sorunlarını, haklarını, görünürlüklerini sağlamak için oyunlar ve performanslar üretiyorum. Tiyatronun düşünsel ve kültürel yaşamda bir gereklilik olmasından aldığım kuvvetle önce tek başıma, daha sonra projeler bazında çeşitli sanatçılarla ortaklaşarak, kısıtlı imkânlara aldırmadan şimdiye kadar 14 proje gerçekleştirmiş bulunuyorum. Kısa film, bedensel performans, video ve fotoğraf olarak da işler üretiyorum. Tiyatro Nienor olarak sahnelediğim ilk oyunum “Camille” ile 13. Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde en iyi kadın performans ödülünü aldım ve hala sahnelemeye devam ediyorum. Deneyselliğe dayalı, mekânı da ön planda tutan, protest, aktivist projeler çıkarıyorum. “Çok Yaşa Andy Warhol”, “Önemsiz Bir Ölüm”, “Dişi”, “Ego” gibi oyunlarımda farklı sahneleme yöntemleri, yorumlama teknikleri deneyerek çağdaş prodüksiyonlar ortaya koyuyorum. Bunun bir devamı olan kişisel işlerimde kavramsal fikirler üzerinden gelişmeye devam ederken, direkt olarak toplumun hakikatle ilişkisinin zayıfladığı çağımızda ötekileştirme, eşitsizlik, kötülük, anlam arayışları gibi konuları dert eden işler üretiyorum. Son 3 yıldır tasarlayıp, sorumluluğunu yürüttüğüm Braille Okuma Tiyatro’su ile ülkemizde eksikliğini duyduğum sanata erişim engellerine çözümler yaratıyorum. Mevcut oyunları Braille yazı diline çevirerek, görme engellilerle oyunlar sahneye koyuyorum.
Görme engellilerle okuma tiyatrosu fikri nasıl ortaya çıktı?
3 yıl önce İzmir Kültür Platformu Girişimi’nde beraber çalıştığım Sarp Keskiner’in koordine ettiği bir yapı için tasarladığım “görme engelliler için tiyatro” atölyesi ile başlayan bir süreçti. Tiyatro Nienor’da ağırlık verdiğim okuma tiyatrosu projelerinin yaygınlaşmasına ve aynı zamanda görme engellilerin becerilerini geliştirebilecekleri bir proje olarak kurgulamıştım. Braille yazı dilinin ne kadar önemli ve gerekli olduğuna dikkat çekmek için de bir başlangıç yapmış oldum. Temelde toplumda kadınları ikinci planda tutan ayrımcı yapı, engelli bireylere de aynı şekilde yaklaşmaktaydı. Bu yüzden kendilerini var edebilecekleri bir alan yaratmanın sorumluluğunu hissederek projeyi Mavibahçe Alışveriş Merkezi yönetimine sundum.
Fikrinizi paylaştığınızda gelen tepkiler nasıldı?
İlk başta insanların bize şaşırdıklarına tanık oldum. Ancak daha önce yapılmadığı için böyle bir tepkiyi bekliyordum. Mavibahçe’de ise yöneticilerden alt kademede çalışanlara hatta ziyaretçilerine varana kadar herkes beni ve ekibimi sevgiyle karşıladılar. Yakın çevremde ve engellilerle çalışan kurumların başındakilerde bir takım kaygılar vardı. Bu yükü kaldıramayacağımı hissettirenleri dinleseydim, bugüne kadar gelemezdik. Sadece başarılı olmuş değil, tamamen sürdürülebilir tecrübeleri dinledim ve gerektiğinde faydalandım.
Projeniz için kimlerden destek aldınız?
En büyük desteği ve gücü Mavibahçe Yönetimi’nden aldığımı söyleyebilirim. İlk yıl, bağımsız hareket güçlüğü çeken oyuncu adaylarımızı atölyeye servisle getirmekten, sahneleme ihtiyaçlarımıza kadar her konuda destek sağladılar. Sayelerinde bini aşkın bir seyirci kitlesine ulaşabildik. Yardımcım İlker Şahin her konuda beni destekleyerek özellikle teknik konularda işimi kolaylaştırdı. Görme engelliler ile tiyatro çalışmaları genelde tek seferlik olduğu için, kendim bir model geliştirmek zorunda kaldım. Ancak görme engellilerin ailelerinden edindiğim tecrübeler sayesinde projeyi geliştirebildim.
Görme engelli oyuncuların ilgisi nasıldı? Hangi yaş ve meslek grubundan gönüllüler ilgi gösterdi?
Çağrıya çıktığımızda 17 yaşından itibaren tüm görme engellilere yönelik olarak belirlemiştik. Elbette Braille yazı diline hâkim yaş grubu olarak 20 ile 60 yaş aralığında bir grup oluştu. Çoğunluğu körler okulunda çeşitli branşlarda öğretmenlik yapan kişilerdi. İkinci atölyede daha kalabalık olduk ve aramıza devletin çeşitli kurumlarında çalışan ya da üniversitede okuyan öğrenciler katıldı. Zaten sosyal olmaya can atan bir kesim oldukları için günden güne sayımız arttı. Müzikle ilgilenmiş olanlar sahneye aşinaydı ancak kendine güvenmekte sorun yaşayan oyuncu adayları bile kısa zamanda entegre oldular.
Oyunlar için görme engellilerle çalışırken nasıl zorluklarla karşılaştınız?
En zorlandığım konu oyun metinlerini Braille olarak basmak. Çünkü maliyeti yüksek ve İzmir’de bahsedildiği kadar imkân yok. Belediye bünyesinde bozuk bir makina var. Tamiri yapılıp kültür ve sanat için hizmete sokulabilir. Aslında yapılabilecek birçok şeyin prosedürlere bağlı olması başlı başına zorlukların sebebi oluyor. Daha pratik yaklaşımlara ihtiyaç duyuyoruz. Elbette bağımsız hareket konusunda bir anda ilerlememiz kolay değil. Her oyunda verdiğim rollerin gereği olarak aşamalar belirliyorum. Zaten hepsinin yeteneği birbirinden farklı ve ayrı ayrı ilgilenebiliyor, yetişebiliyor olmama kendim de hayret ediyorum. “Kesin sen de körsün, ya da baş kör” diye takılıyorlar bana. Çevrem hem alkışlıyor hem de onlarla yaptığım çalışmalardan kendime vakit kalmamasını eleştiriyorlar. Oysa yaklaşımları yükümü paylaşmak olsa daha hızlı ilerlerim. Kendi ailemden, arkadaşlarımdan kültürel donanımı olanların gönüllü destekleri ile 4. yılını sürdürdüğüm projenin İzmir’de bir takım dönüşümleri sağlamasıyla motive oluyorum. Artık sanatsal faaliyetler yürüten kurumlar benden görme engellilerin de katılımcı olabilmeleri için pratikler üretmemi talep ediyorlar. Film festivalleri ve tiyatrolar sesli betimleme yoluyla onlara hizmet vermeye başladılar. Bu oyuncu olma yolunda emek harcayan ekibimin kendilerini geliştirebilmeleri için çok gerekliydi.
İzleyicilerden gelen tepkiler nasıl?
Seyirciden gelen tepkiler ilk günden itibaren olumluydu. Hatta ilk seçtiğimiz Sofokles’in “Antigone” oyunu çok alkış aldı. Daha ikinci sahnelediğimiz “Timsah” oyunumuzla 5. Engelsiz Sanat Ödülleri’nde En İyi Oyun Ödülü ile takdir edildik. Geçen yıl Uluslararası Tiyatro Festivali’nde sahnelediğimiz “İstiridye ile İnci” oyunu ile kentin sanat ajandasına giren ilk engelsiz tiyatro grubu olduk.
Planladığınız başka hangi oyunlar var?
Sayımız çoğaldıkça provalarda toplanmak gibi ya da çalışma mekânlarından kaynaklı zorluklar yüzünden grubu oyunlara böldüm. Bu yıl 4 farklı oyun çalışıyoruz. Sahneleyeceğimiz oyunları diğer senelerden farklı olarak biletli sunmayı ve oyuncularımızın istihdam olanağının sağlanmasını hedefliyoruz. 2020 sezonunu Pirandello’nun “Ağzı Çiçekli Adam” oyunu ile açıyoruz. Sartre’dan “Gizli Oturum” ve iki tane de Türk öykücülerden uyarladığım oyun çıkaracağız. Öykülerden biri çok keyif alarak okuduğum Doğu Yücel’in son çıkan “Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam” kitabından. Diğeri ise sevgili Aslı Tohumcu’nun oldukça etkilendiğim kadın öykülerinden biri. Sürprizleri bozmamak adına daha fazla bilgi veremiyorum. Ancak yine ilgi çekici konular işlediğimizi söyleyebilirim.
Görme engellilerle ilgili başka projeleriniz veya başka sosyal sorumluluk projeleriniz var mı?
Öncelikle Braille Okuma Tiyatrosu uzun soluklu bir proje olduğundan diğer projelere pek vakit bulamıyorum. Kadın Savunma Ağı gibi kadın dernekleri ile dayanışma projelerim sürekliliklerini koruyacak. Ancak Atölye Deneme Sanat ile gerçekleştirdiğimiz video projesi, iklim değişikliği farkındalık çalışmaları gibi yer almaktan keyif aldığım anlamlı işlere de devam edeceğim. Karanlığa teslim olmak yerine onunla alay etme gücünü aldığımız Braille Tiyatro Ekibi’yle daha çok vakit geçirmek, turnelere gitmek, insanların onlarla paylaşımda bulunabilecekleri sosyal alanlar yaratmak üzerine yürüttüğüm projeleri genişleteceğim. Sizlerin desteği için de ayrıca çok teşekkür ederim.