Tarım ürünlerinde ihracata dayalı bir üretim söz konusu. Seferihisar’ın mandalinası açısından durum ne? Ne kadarını ihraç ediyoruz, ne kadarı iç pazara satılıyor?
Çoğu iç pazarda tüketiliyor ama bu sene ürün de fazla olduğu için, yaklaşık olarak %40’ı yurtdışına gider diyebilirim.
Hangi ülkelere gidiyor?
Rusya, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Polonya, Almanya, başka aklıma gelmeyen yerler var muhakkak, Makedonya, Sırbistan…
Ürün olarak tanınıyor mu mandalina Avrupa’da?
Tabii, bunda Birliğimizin yürüttüğü narenciye tanıtım çalışmalarının çok rolü var. Avrupa’daki alıcılar Mersin ve İzmir mandalinasını bile ayırt edebiliyorlar artık. Belki Türkiye’deki tüketici bile anlamaz yan yana koyduğumuz zaman ama oradaki alıcı tadındaki ve görüntüsündeki farklılığı biliyor artık. Yaptığımız reklamlarla, katıldığımız fuarlarla, basını kullanarak bunu sağladık bir ölçüde.
Mandalina ihracatımız nasıl genel olarak, artıyor mu?
Artıyor tabii. Tam rakamlar için, hazırladığımız rekolte kitapçıklarına bakabilirsiniz ama şöyle söyleyeyim, şu anda dünyanın en çok mandalina ihraç eden üçüncü ülkesiyiz. Bu sene de bu artışın devam edeceğini umuyoruz. Ülke ülke, pazar pazar geziyoruz. Fuarlar açıyoruz, ziyaretler yapıyoruz. Nisan ayından bu yana dört ayrı ülkede fuarlara katıldık Ege İhracatçı Birlikleri olarak.
Seferihisar’da mandalina üretimi için ne söyleyebilirsiniz?
Bizim mandalinamızın dünyada eşi benzeri yok. Satsuma dediğimiz, İzmir’in çekirdeksiz mandalinası Karadeniz’den geldi buraya. Burada denendi ve sevdi buraların toprağını, havasını. Lezzet bakımından, görüntüsü, cildi, deseni bakımından her şeyiyle dört dörtlük diyebiliriz. Bunun kıymetini bilmemiz, mandalina üretimini koruyup geliştirmemiz lazım. Tarım olan yerlerin imara açılmamasını, mandalina üretiminin devam etmesini çok arzu ediyorum. Azalıyor tabii Seferihisar’da da bahçelerimiz. Siz de görüyorsunuzdur, yol boyunca Sığacık’a giderken bütün bahçelerin içine villalar dikildi. İzmir’den, Ankara’dan, İstanbul’dan varlıklı insanlar bir tatil beldesi olarak buralara yerleştiler. Bazısı sadece zaman zaman, yazdan yaza gelip gidiyor. Bu ağaçların azalması, bahçelerin azalması demek. Bu yaşam anlayışı üretime zarar veriyor doğal olarak.
Mandalina üreticisi de tarım yapmaktansa bahçesini satmayı ya da bir bina dikmeyi tercih ediyor…
Tabii, bu daha cazip geliyor. Ne yaparsanız yapın, mandalinadan öyle anormal yüksek bir gelir elde edemezsiniz. Bir aileyi fazlasıyla geçindirecek bir gelir var ama biz artık millet olarak lüks yaşama meraklısı olduk. Bundan 20-30 yıl önceki gibi değiliz maalesef. Şimdiki gençlik, “ne uğraşacağım gidip toprağı çapalamakla, su vermekle, gübre atmakla” diyor. Arsası gerçekten ciddi anlamda rant yapmış, 2-3 dönüm yeri trilyona satıyor. O paradan bir hayır da görmüyor ya, çar çur olup gidiyor çoğu zaman. Hazıra dağ dayanmaz diye güzel bir atasözümüz var, boşuna söylenmemiş.
Mandalina geliri trilyonluk arsayla rekabet edemeyeceğine göre, bu gidişi durdurmak da kolay değil o halde. Tarımın sürdürülebilir olması için ekonomik önlemler alınırsa ve önceki kuşakların kültürü canlandırılabilirse, bir nebze çözüm olur mu sizce?
Bu olabilir tabii. Önceki nesil bırakın trilyonları o arazinin karşılığında altınları yığsalar gene satmazdı. Çünkü onun göz ağrısıdır o bahçe, babasından dedesinden kalmıştır. O ağaçları evladı gibi kendisi dikip yetiştirmiştir. Ama şimdiki nesil buna emek sarf etmediği için…
Bunun aynı zamanda bir memleket meselesi olduğunun da anlatılması lazım. Tarım bizim, yani Türkiye’nin can damarıdır. En çok istihdam yaratan, ihracat yapabildiğimiz, karnımızı doyurmamızı sağlayan alan bu. Onun için tarım bizim için çok kıymetli. Göz bebeğimiz, göz nurumuz olması gerekiyor. Gerçekten üzülüyorum ben bu bahçelerin yok oluşunu görünce. Çok üzülüyorum ama yapacağımız bir şey yok. Yerel yönetimlerimize iş düşüyor burada. Gerektiği yerde imara açmayacak ama bazen onları da aşıyor bu durum.
Bir cevap yazın