Bizim kafamızdaki Cittaslow kenti Seferihisar ile şu anki reel Seferihisar’ı yan yana koyduğumuzda, arada ciddi bir mesafe olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu mesafeyi nasıl kapatacağımızın, burada üzerimize düşen rolü nasıl oynayabileceğimizin hesaplarını yapıyoruz. Çağdaş, Cittaslow kriterlerini gerçekten sindirerek hayata geçiren bir Seferihisar için elimizden gelen yapmaya gayret edeceğiz, amacımız bu.
Türkiye’de Kent konseyleri, demokratik ve katılımcı bir yönetişim anlayışı için halkın sivil toplum örgütleri aracılığıyla yerel yönetime katılımını öngören Birleşmiş Milletler Yerel Gündem 21 planının bir parçası olarak gündeme geldi. Belediye Kanunu ile yasal bir tanıma kavuşturuldu. Buna göre kent konseyleri, hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, çevreye duyarlı sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilmesi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, şeffaflık ve yerel yönetimin denetlenmesi gibi çok çeşitli faaliyet alanlarıyla tanımlanıyor. Ancak kararlarının bir bağlayıcılığı ve yaptırımı yok. Dolayısıyla kent konseylerini, kentin sorunlarının ve çözümlerin tartışılabileceği bir zemin olmaları nedeniyle “ortak akıl” olarak tanımlamak da mümkün.
Seferihisar Kent Konseyi üyeleri Ekrem Gün (Başkan), Gül Altuna Doyranlı (Kadın Meclisi Başkanı) ve Umur Ozanoğulları ile Seferihisar’daki çalışmaları ve hedefleri üzerine konuştuk.
Türkiye’de kent konseyleri Birleşmiş Milletler mevzuatına göre, biraz da apar topar oluşturulmuş bir yapı. Genele bakarsanız, altı doldurulabildi mi? Gerçek bir işlev oynayabiliyor mu, yoksa kâğıt üzerinde mi kaldı?
Umur Ozanoğulları (UO): Benim görebildiğim kadarıyla mozaik gibi. Bazı yerlerde iyi çalışıyor, bazı yerlerde kötü. Güçlü bir kanuna dayanan ve yaptırımları olan bir yapı olmadığı için, nasıl çalıştığı daha çok bileşenlerinin inisiyatifine bağlı oluyor.
Ekrem Gün (EG): Genel için söyleyemem ama bazı yerlerde kent konseylerini oluşturan bireyler bile aslında bu örgütlenmenin ne işe yaradığının yeterince farkında değiller. Katıldığım Türkiye çapında kent konseyleri toplantılarında gözleyebiliyorum bunu. Elbette ki bunun farkında olanlar var, ama bazılarında toplumdaki algıdan çok farklı olmayan bir yaklaşım olduğu seziliyor. Emekli insanların oyalandığı, insanların kendilerine bir sosyal statü edinmek için girdikleri yerlermiş gibi düşünülüyor. Kendi iç zayıflığından, belediye başkanının ya da mülki amirlerin tutumundan ya da başka bir sebepten dolayı başarılı olamamış, sesi duyulmamış, hiçbir etki yaratmamış pek çok kent konseyi pratiği olduğundan, belli bir zaman sonra böyle bir algı oluşuyor. Ama aslında, katılımcı demokrasi denilen olayı çok ciddi bir şekilde güçlendirebilecek bir proje bu. Bazı bakımlardan köy enstitüleri ile kıyaslıyorum hatta.
Kent konseylerinin birbirinden farklı düzeyler tutturması, öte taraftan yerel yönetimlerin ve mülki amirlerin demokratik kişilikleriyle de ilgili. “Bu da nereden çıktı, ayağımıza dolaşıyor” diyenler olabildiği gibi, gerçekten demokrasiyi içselleştirmiş, bu kurumların olabildiğince işlemesi için gayret gösteren seçilmiş veya atanmış yöneticiler de var. Umur’un dediği gibi, güçlü bir kanuna dayanmadığı için, bu da çok etkileyebiliyor konseylerin çalışmasını.
Biz ise Türkiye’deki kent konseylerinin çalışma şeklinden bağımsız olarak, kendi doğru bildiklerimizi yapmaya çalışıyoruz Seferihisar’da.
UO: Kendi versiyonumuzu oluşturuyoruz.
EG: Ve gerçekten bunu yapabiliyoruz da. Dört beş aylık bir kent konseyiyiz. Kentte sorumluluk alan kurum amirlerinin koordinasyonunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sorunlar ortak olduğu için bir araya gelip ortak kolektif çözümler üretsinler, biz de işin içinde olalım istiyoruz. Kaymakamlık olsun, belediye olsun, kent konseyinin doğal üyeleri zaten. Buradaki sorumlulukları da örtüşüyor. Birlikte yaşadığımız bir kent var ve bu kentin sorunları üzerine insanlar birçok konuda birlikte hareket etmek zorundalar. Belediye kanunu çerçevesinde tanımlandığımız için en yakın olduğumuz kurum da belediye. Kentte en etkin kurum da belediye olduğundan biz en çok Belediye Başkanı ile işbirliği yapmak zorundayız. Bu işbirliği çerçevesinde buluşuyoruz. Biz aslında kendi içinde özerk, yarı resmi yarı sivil bir kuruluşuz. Her ne kadar Belediyeler Kanununa tabi olsak da, kendi kararlarımızı kendimiz alıyoruz. Kendimize göre kentin önceliklerini belirliyoruz. Sonra diyoruz ki, böyle bir niyetimiz var, ne yapabiliriz. Şimdiye kadar da olumlu işledi. Diğer yandan tıkanmış projeler var, yürümeyen projeler var, onların önünü açalım istiyoruz.
“Söylüyoruz ama kulak ardı ediyorlar” gibi bir rahatsızlığınız var mı?
EG: Öyle bir noktaya gelmedik. Kültür merkezinin hizmet binasına dönüştürülmesi meselesiyle ilgili böyle bir durum yaşadık mesela. Büyükşehir ile burası arasında epey bir mekik dokuduk. Makul alternatif çözümler bulduk hizmet binaları için. Önce ciddiye almıyorlar gibi oldu. Sonra biraz yaygara kopardık, basın açıklaması falan, nihayetinde geri adım attırdık. Kendi haklılığına inanmak, tutarlı olmak ve halkın desteğini kazanmak, sonuçta kurum amirlerinin de seni ciddiye almalarını sağlıyor.
Kısa süre önce göreve başlamış bir kent konseyi olarak, “Seferihisar’ın şu sorununa özellikle eğilmemiz gerekir” dediğiniz bir başlık var mı?
EG: Çok şey var, şöyle genel bir başlıkta özetleyeyim. Bizim kafamızdaki Cittaslow kenti Seferihisar ile şu anki reel Seferihisar’ı yan yana koyduğumuzda, arada ciddi bir mesafe olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu mesafeyi nasıl kapatacağımızın, burada üzerimize düşen rolü nasıl oynayabileceğimizin hesaplarını yapıyoruz. Çağdaş, Cittaslow kriterlerini gerçekten sindirerek hayata geçiren bir Seferihisar için elimizden gelen yapmaya gayret edeceğiz, amacımız bu.
Seferihisar halkının sizden haberi var mı?
Gül Doyranlı (GD): Benim gözlemlediğim kadarıyla, mesela bizim çalışmalarımıza dışarıdan gelen kadınlar, kendi çevrelerindeki insanların haberdar olmadıklarını söylüyorlar. Bunu aşmanın yolu kendimizi tanıtmaktan geçiyor. Oturduğumuz yerde bizi tanımalarını bekleyemeyiz. Bu noktada da kadınlara özel bir rol düşüyor bence. Biz kent konseyini kadınlara anlatıp tanıtabilirsek, kadın meclisini değerlendirebilirsek, bütün aile tanımış olur. Ağızdan ağıza, dilden dile kent konseyinin varlığı ve önemi anlaşılacaktır. Bu nedenle artık daha fazla sahalarda olmak gerektiğine inanıyorum.
UO: Aslında şöyle bir yol izliyoruz. Önce düzgün bir kadrolaşma, kent konseyi çalışmasını yürüten arkadaşların önce kendisini ortak biçimde tanımlaması, sonra birlikte koordinasyona girip bir senkron tutturma, ondan sonra sahaya açılma. Çünkü bu çalışmaya katılan arkadaşların da kafalarında başka kent konseyi konsepti olabiliyor. Biz önce burada bir müşterekte buluşuyoruz. Oradan bir sinerji yaratarak çevreye yayılmayı hedefliyoruz. Kendi günlük yaşantımız, özel ve sosyal ilişkilerimiz dolayısıyla sahayı biliyoruz, gideceğimiz köyleri biliyoruz. Ama önce kendi formasyonumuzu oturtmalıyız ki, Ahmet’e göre ayrı, Ayşe’ye göre ayrı bir kent konseyi kavrayışı sunmayalım ortaya.
EG: Umur’un bıraktığı yerden tarif edeyim, bu sinerji ve güçle kentin bazı sorunlarını çözmeye başladığımızda halkın ilgisini de çekeceğiz zaten. Kendimizi tanıtmış olacağız. En büyük tanıtım başarıdır. Biz ona odaklanmalıyız. Siz bir iş başardığınızda insanlar sizi buluyor zaten. Böylelikle ilgi çekip, oradan kazandığımız yeni insanlarla daha güçlü bir şekilde daha ciddi sorunların üzerine giderek kendimizi meşrulaştıracağız. Diyecekler ki “vay, kent konseyleri bayağı işe yarıyormuş, bu çalışmaya destek verdiğimizde, katıldığımızda hem kentimize katkı sağlarız hem de kendi sorunlarımızı daha kolay çözebiliriz.” Katılımcı demokrasi güzel bir fikir ama bu, insanların katılmasını sağlamaya yetmez. Başarı görmek, buraya verecekleri emeğin boşa gitmeyeceğini bilmek istiyor insanlar. Bu inancı yarattığımız an zaten önümüz açılmış demektir.
GD: Bizim toplantılarımıza kent konseyi dışından da kadınlar geldiği için şu gözlemi yapma şansım oldu. Katılanların, “bizim gibi bu işlere meraklı olmayan ama şikâyetleri olan kadınlar var, gelin bunları ziyaret edin, yanımızda, yakınımızda olun” şeklinde talepleri var. Doğanbey’den, Ürkmez’den, daha birçok yerden böyle bir istek var. Bizim bu isteği de karşılamamız gerekiyor. Böylece sorunları, sıkıntıları yerinde tespit ederek, kent konseyi ile birlikte ortak çalışmalar sonucunda daha çözümcü olabileceğiz. Bu yüzden oralarda da olmak gerektiğine inanıyorum.
Sizin Kadın Meclisi olarak Seferihisarlı kadınlara dair gözleminiz ne?
GD: Kadınların çok büyük bir rolü var Seferihisar’ın Cittaslow olmasında. Kadının emeğini değerlendirerek toplumsal hayata daha çok katılmasının sağlanması önemli bir etken. Sığacık’taki pazar çok işlevli ve renkli bir yer bu bakımdan. Burası çok göç alan bir yer, biliyorsunuz. Şu anda Seferihisar’ın dışarıdan gelmiş ciddi bir nüfusu var. Rahat bir hayat geçirmek amacıyla gelen, emekliliğinden sonra burada dinlenelim diye gelen insanları bile pazarda görmeye başlıyoruz. Onlar da buranın cazibesine kapılıyor, emeğe dâhil oluyorlar. Böylelikle bir sinerji oluşuyor, dışarıdan gelenler ve Seferihisar’ın yerlileri arasında. Diğer bir kadın, bakıyorsunuz daha önce belki hiç böyle bir iş yapmamış bir ev kadını, “ben niye yapmayayım” diyerek 50-60 yaşından sonra bu işlere başlıyor. Emeğini sergiliyor. Son derece teşvik edici. Herkes de birbirinden bir şeyler öğreniyor.
Pazara gelen ziyaretçileri de etkiliyor. Belki siz de fark etmişsinizdir, Anadolu’nun çeşitli kentlerinden gelen kadınların, özellikle muhafazakâr görünümlülerin hayranlıkla seyrettiklerini gözlemledim ben. Kadınların birbirlerine gösterip “bak işte, keşke bizde de olsa, bizde böyle yapabilsek” şeklinde konuşmalarına şahit oldum. Bu çok güzel bir örnek teşkil ediyor ama tabii burada her şey bitmiyor. Kadınların kazandığı ekonomik gücün, toplumsal bir karşılık üretmesini de sağlamak, bunun kendi kendine olmasını beklememek lazım.
Yapılması gereken çok şey var. Biz de kadın meclisi olarak, kadın odaklı bir çalışmayla bu sorunları tespit etmeye, bunlara yoğunlaşmaya çalışıyoruz. Kent konseyi ile birlikteyiz tabii ki fakat kadınlara özel bazı sorunların kadın meclisi tarafından daha kontrollü bir şekilde çözülmesinden yanayız. Bunun için üretim kooperatiflerinden, kadın derneklerine kadar bütün diğer örgütlerle ilişki içerisinde olmak istiyoruz. Mahalle mahalle çalışma grupları kurarak oradaki kadınlarla birlikte çalışmak istiyoruz. Sorunlarını yerinde tespit edip çözümler geliştirmek için tartışıyoruz.
EG: Bu çalışmayla biz kol kola girmeyi, birlikte düşünmeyi, birlikte iş yapmayı öğreniyoruz biraz da. Gelişmiş demokrasilere nazaran bizde kolektif çalışma ve kolektif davranma kültürü çok zayıf. Kent konseylerinin öncelikli meselelerinden biri de bu olmalı. Kendinden başlayarak bu kültürü yaymak. O zaman, birlikte pek çok şeyi değiştirebileceğimizi göreceğiz.
Çalışmalarınızı bundan sonra da yakından izleyecek, aktarmaya çalışacağız. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Bir cevap yazın