Balıkçılık baba mesleğim. Denizde doğdum, denizde büyüdüm. Sığacık’ın eskilerindenim. Fırsat buldukça Seferi Keçi sayfalarında size hem Seferihisar’da geçmiş yaşantımızdan bahsedip anılarımı tazeleyeceğim. Hem de en iyi bildiğim konuda, deniz ve balıkçılık konusunda tecrübelerimi paylaşacak, önemli bulduğum noktalara dikkatinizi çekeceğim.
Bu sayıda balıkçılığın en genel sorunlarından başlayalım. Vira bismillah.
Çupra, levrek ve daha birçok türün erkeği, dişi ile teması olmadan yumurtayı döller. Dişi balık bir aya yakın zaman dilimi süresince karnında olgunlaşmış yumurtaları bırakır. Erkek balık bıraktığı spermle saliseler içinde bu yumurtaları döller. Bu yumurtlama ve dölleme süreci bir ay kadar sürer. Bunun bir ay gibi bir süreye yayılması, deniz sıcaklığında ani bir değişimin ya da bir fırtına sonucunda oluşacak ani akıntının tüm yumurtaları telef etmesini engeller. Böylece balık yumurtaları rüzgârın ve dalganın şiddetine göre, akıntıya göre uygun kıyılara gelir ve çatlayıp yavru düzeyine gelmeye başlar.
Yüzbinlerce belki milyonlarca yumurta bu safhaya ulaşır, belki bir o kadarı da bu süreçte ölür gider. Sağlıklı yavrular akıntı ve gelgitlerle tatlı su deltalarına taşınır. Buradaki yeşil oluşumlar yavrunun ilk besin kaynağıdır. Bilmeyen birine sorsanız, bu balıkların üç dört aylık dönemde 100-150 grama ulaşacağını söyleyebilir. Ama öyle değildir, üç aylık dönemde bir iki grama ancak ulaşırlar. O zaman ben de sorarım, yılda üç ay balık yasağıyla balıkları nasıl koruyorsunuz?
Daha sonra gelgit ve akıntılar yavruyu ana kucağı olan tatlı su havzalarından alıp tekrar deniz içlerine bırakır. Kumsal kıyıları dediğimiz bölgelerde 3-5 grama kadar bu balık yavruları kendini korur. Bir tehlike anında kendini deniz hasırlarının, eriştelerin içine gömebilecek noktaya gelmiştir artık.
Tabii ki bu yavruların hepsi bunu başaramaz. Tahminim, yüzde 10’u hayatta kalabilse, bu nispette bir doğal büyüme sağlansa gerçekten çok fazla balık yetişmiş olur.
Bu tür yavruların kıyıya yakın mercan kayalıklarında deniz hasırlarında barınması nedeniyledir ki bu bölgelerin kirlenmemesi gerekir. Kıyı körfezlerde orkinos çiftliklerini, çupra levrek çiftliklerini engelleme mücadelesi vermemizin sebebi budur. Bunlar akıttıkları tonlarca dışkı ve atıkla denizdeki oksijen etkileyerek doğayı, doğal yaşamı bozarlar. Bu yavruların ölüm sebeplerinden biri budur.
Yavrular 10 gram düzeyine geldiklerinde daha derin, 20-30 metrelerde yaşama safhasına gelmiştir. Burada denizin kanunu da geçerlidir, büyük balık küçük balığı yer. Bundan da kurtulanlar artık üreme safhasındadır. Doğal olarak trol, gırgır şebekelerinin çıkmadığı dönemde bunlar daha büyük oranlarda büyüme yaparlar. Ama yasak kıyı bölgelerinde, bu şebekelerin boyu 5 cm’yi bulmayan binlerce yavruyu çekip katliam yaptıkları bir gerçektir. Bunu medya görmez, bu bilinmez. Bu ağlar kilometrelerce çekilip kaldırıldıktan sonra teknenin arka kısmına döküldüğünde, orada bir kamera olsa da bunu çekse. O zaman bu gerçek gün ışığına çıkacaktır.
İşte buna hırsızlık denir. Hırsızlık bir eve gizlice girip bir şeyler çalmak değildir sadece. Hepimize ait olan denizlerimizde küçük balıkları katlederek gerçekten çalışan balıkçının nasibini çalmaktır bu. Denizleri kurutup halkımızın bol ve ucuz balık yeme hakkını çalmaktır.
Doğada bir çupranın porsiyona gelecek kadar yetişmesi en az iki yılı alır. Doğal yumurtadan çıkan, doğada yetişen çupra bu sürede en fazla 300 gram dolayına erişir. Doğal sebepler bir yana, bir çupra bu sürede insandan kaynaklı ne badireler atlatır? Dili olsa da anlatsa.
Radar sistemi ile sardalya alaylarını sararsınız, bir kamyon balık tutarsınız. Bütün gece ışık yaktığınızda belki bu 3-5 kamyon olur. Bu da, özür dileyerek söylüyorum, gırgırcı arkadaşların bir doyumsuzluğunun eseridir. Bu şekilde devam ettiğinizde, açık denizde yunusun, kılıçbalığının, köpekbalığının besin kaynağını, yani palamut alaylarını alırsanız, bu defa o büyük balıklar gelir, kıyılarda barbuna, karagöze, mercana, sinarite dadanır.
Siz doğanın dengesini bozmuşsanız doğa affetmez, bu karada da aynıdır denizde de. Kıyılara yakın çiftlikler atıklarıyla, troller zincirli halatlarını çekerek, büyük balıkçılar bilinçsiz ve doyumsuz avlanarak denizleri yok etmektedir. Tabanda deniz kirliliği yüzde 10 nispetinde bile oluşmuş ise, bu kanserli bir yapı gibi bütün sistemi gibi yok edecektir. Deniz bu kadar hassastır ve bir an önce önlem alınması gerekmektedir. Zaten denizlerimiz balıksız kalmış, bir de kirleterek turizme hançer vurduğumuzun farkında olmalıyız. Durum budur, çok vahimdir. Bunların her yerde açıklanması gerekir. Saygı duyduğumuz devletimiz ne şekilde önlemler alır, ona artık kendisi karar versin.
Bir cevap yazın